Antalya Manavgat’ta 28 Temmuz’da başlayıp, Alanya-Gündoğmuş’a kadar uzanıp 10 gün süren ve 11’nci gün söndürülen orman yangınları bitti ama kavga henüz bitmedi.
Önce uçak sonra helikopter sonra THK, daha sonra dış yardımlar, TOMA ve askerlerin yangına müdahale edip etmediği kavgaları, 10 gün devam etti. Yangın bitti ama kavgalar devam ediyor.
Yalanlar, algılar, hakaretlere varan söylemler. Kimisi tuttu kimisi ters tepti. Bazıları yürekleri hasar verdi. Dün şöyle bir kavganın fitilinin ateşlendiğini gördüm. Evi yanan vatandaşlara devlet ev yapacak ya, bunu kabul etmemeleri ve evlerini yıktırmayıp devlete tazminat davası açılmasını isteyenlere tanık oldum.
Yangınlar sırasında yapılmak istenen ayrıştırma tutmayınca bu kez başka bir oyun sahneye kondu. Vatandaş itibar edecek mi etmeyecek mi birlikte göreceğiz. Ama bu gidilen yol yol değil. Resmen ‘bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete’ durumu.
Yangın bitti, üzerimizdeki kara bulutlar da gitti ama içimizdeki kin ve nefret hala gitmedi. Bunu da böylece görmüş olduk. Günlerce konuştular, Bir araba dolusu laflar edildi, eteklerdeki taşlar döküldü. Kime niye yaradı ben hala çözemedim.
Aslında bir Hadis-i Şerif’te, “Konuşmasını öğrendiğiniz gibi, susmayı da öğrenin. Çünkü susmak, büyük bir akıllıktır. Konuşmaktan çok dinlemeye çalış. Seni ilgilendirmeyen konularda konuşma” der.
Ama bu yangında öyle siyasiler vardı ki, yalanla dolanı birbirine karıştırdı. Kimi uçak, kimi helikopter yok dedi. Kimi de THK uçaklarına diline doladı. O da ayaklarına dolandı.
Bakın, yaşadığımız dünya bir imtihan dünyası. Allah bizi imtihan ediyor. Bu yangında doğaya karşı yaptığımız hoyratlığa karşı bir imtihan olarak değerlendirilmeli. Kimi zaman çaresiz, kimi zaman yetersiz kaldık değil mi?
Ama öyle veya böyle bu imtihanı geçip büyük kayıp vermemize rağmen savaşı kazandık. Her şeye rağmen ‘şükür’ etmeliyiz. Beterin beteri olduğunu asla ıskalamamalıyız.
Bazılarına göre başarısız olduk ama işin aslına ve kıyaslandığımız ülkülerdeki yangınlara bakarsanız başarılı olduğumuzu anlarsınız. Yeter ki siz ülkenizle gurur duymayı bilin.
KIYMETİNİ BİLEMEDİKLERİMİZ
Son birkaç gündür orman yangınları sırasında gördüklerimi, yaşadıklarımı duyduklarımı şöyle gözümün önünden geçirip bir vicdan muhasebesi yapma fırsatı buldum. Birileri canla başla çalışırken, diğerleri yalanla dolanla uğraşırken. Bir de canı pahasına her şeyden habersiz alevlerle savaşanlar. Afetzedeler ise zaten kendi derdinde.
Ama öyle olaylara tanıklık ettim ki yazsan bir dert yazmasan elma kurdu. Ben yine de yüzeyselde olsa bir iki kelam edeceğim. Çok anlamlı bir söz var ya, “Ne gördüğünüz, büyük ölçüde ne için baktığınıza bağlıdır” diye. Tıpkı benim hislerimde böyle.
İnsanoğlu nedense düşmanlarından çok iyilik yaptığı insanlar tarafından vurulurmuş. Ya da sırtlarından hançerlenirlermiş. Tarihte vardır böyle durumlar. Sezar'ın “Sen de mi Brütüs?” sözü bunun en güzel örneğidir...
İşte tarihteki o günlerden bugünlere gelinmiş ama değişen bir şey olmamış. Bana göre bunun adı ‘nankörlük’tür. Sadece ‘nankör’ olsalar neyse, üstüne üstlük ‘vefasız’lar! Ne acayip bir dünyada yaşıyoruz değil mi?
Buraya nereden geldiğimi kısaca anlatayım. Orman yangınları başlar başlamaz Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Ulualan’a karargah kurdu. Bunu gören Milletvekili Mustafa Köse, Tuğba Vural Çokal, İbrahim Aydın, Kemal Çelik ve Atay Uslu da karargaha koştu. Tıpkı Abdurrahman Başkan gibi.
Onlar için önemli olan vatana hizmet olduğu için yangınlar sırasında her türlü sorunlarını ve işlerini ertelediler. “Bu devlete borcumuz var” diyerek oradan oraya koşuşturdular.
Halka hizmetin Hakk'a hizmet olduğunu benimseyerek çalışmaktan başka bir şey düşünmeden uykusuz günler geçirdiler. İçlerinden kimisi bir işçi gibi alevlerle savaşmaktan geri kalmadı.
Ama Çetin Osman Budak ve Rafet Zeybek gibileri de laf üretmekten, algı oluşturmaktan öte gidemedi. Hele hele Büyükşehir Başkanı Muhittin Böcek ise vefasızlık örneği sergiledi.
BÖYLESİ ÇOK AZ BULUNUR
Şimdi size yazdıklarımı bir isimle bağlayacağım. Hem de arasan çok az bulunur türünden. Koltuk uğruna asla ve kata kibirli duruş göstermemiş bir isim, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu. Siyasetin sıra dışı ve örnek ismi. Sadece işine odaklı. Üstlendiği görevlere sevdalı. Hükümetin beyin takımında. Arkasında ‘dedikodu’ yapılacak en küçük ‘şaibe’ yok.
Dürüst, namuslu, inançlı, yürekli, vatanına, milletine, bayrağına ve doğduğu yere sımsıkı bağlı tam bir devlet adamı. Aksini iddia eden çarpılır. Antalya’yı seven, kalbi ‘Antalya’ diye atan, Antalya’nın derdi ile dertlenen, hemşehrilerinin acıları ile hüzünlenen birisi.
Manavgat yangınları sırasında bu yazdıklarımın hepsini ve hatta fazlasını yaptı. Bir de, ayrıştırma dili değil, birleştirme dilini kullanmayı tercih etti. “İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir” diye güzel söz var ya işte böyle bir olayı bile yaşadı. Buna rağmen “Varsın olsun” diyerek yoluna devam etti.
İncinmesine rağmen, işe odaklanıp yangınzedeler için yapılabilecek ne varsa yapmaya çalıştı Çavuşoğlu. Şimdi ben ne yazarsam yazayım hemen ‘yalaka’ yaftası yapıştırılacağını biliyorum. Çünkü yazdıklarım mutlaka birilerine özgü olurken diğerlerine batıyor. Yapacak bir şey yok...
En azından şükürler olsun ki ne ‘nankör’ ne ‘ikiyüzlü’ ya da ‘vefasız’ değilim. Hele hele ‘Brütüs’ hiç değilim. Ben sadece kadir kıymet biriyim.
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz