Son günlerin Gazze, siyaset ve ardından GÜMBÜRDEK gündeme
giren FUTBOL ANARŞİSİ kadar bir de SOKAK KÖPEKLERİ meselemiz var. Kimisi
gerçekten DİLSİZ canlıları korumak için çırpınıyor, kimisi KORUMA görünümünde
RANT ve ŞOV peşinde, kimisi de İTLAF EDİLSİN DE ne olursa olsun derdinde! Anlayacağınız
hırlayan hırlayana…
Ben de 15 yıl önce sokaktan alarak bir canı kurtarıp KEDİ
besleyen, ancak bir süre önce ailemizin bir ferdi olan PAŞA’yı kaybetmenin
üzüntüsünü yaşıyorum, yaşıyoruz. Teselli olarak ise evimizin bahçesine misafir
olan kedileri besleyerek buluyoruz. Hem de bakımlarını üstlenerek. Kimseyle ne
kavgamız var ne de birilerine bir şey kanıtlama gibi derdimiz.
Fakat son günlerde yaşanan olaylar karşısında ortaya çıkan
ŞOVMENLERİN derdi sokakta yaşayan köpekler değil gibime geliyor. Bunların
birçoğu MAMA LOBİSİNE hizmet ediyor. İnanın bu tiplere, “Hadi birini evinin
bahçesine götür, veterinere bakımını yaptır, sonrada ölünceye kadar besle”
deyin bakalım. Çaktırmadan VIZZTTT oracıktan kaçar SIVIŞIRLAR.
Bunlar ve bunlara benzeyenleri geçmişte de gördüm ben.
“İnsan hakları” diyerek ortalığı karıştırmak ve kaos yaratmak için sokağa
çıkarlar sonra da ortadan kaybolurlardı. Tıpkı bugünlerde sokağa çıkıp “Köpek
hakları” diye bas bas bağırıyorlar. Çözüm önerileri yok. Amaçları belli. Çözüm
değil KAOS çıkarmak.
Benim dikkatimi çeken bu tip olayların hep seçimler öncesine
denk getirilmesi. Neyse o ayrı bir konu ama bana göre sahipsiz hayvanların yeri
günümüz şartlarına göre sokaklar değil, barınaklar olmalı. Çünkü şehirleşme
artık bunu gerektiriyor.
Konunun uzmanı değilim ama bu işle uğraşan bilim adamları var. Örneğin, Prof. Dr. Murat Aydoğdu ve Arş. Gör. Oğuzhan Meral. Bu iki bilim insanı Avrupa ülkelerinde sokak köpeği sorununa dair çözümleri, ülkemizde sorunlu alanları ve olası çözüm önerilerini kaleme almışlar.
Bakın ne diyorlar:
“Avrupa devletleri hayvan popülasyonunun kontrol altına
alınması çalışmalarına günümüzden çok önce başlamış. Alman “Hayvan Refahı
Kanunu” 1972 yılında yürürlüğe girmiş. Bunun yanında Avrupa Birliği’nin
“Hayvanların Korunması Konvansiyonu” ise 1987’de yürürlüğe girmiş. Tüm Avrupa
ülkelerinde sokak köpeği popülasyonunun kontrol altına alınmasında temel bazı
kriterler uygulanıyor.
Bunları; köpeklerin kimliklendirilmesi, köpeklerin
kısırlaştırılması, sokak hayvanları için tam kapasiteli barınaklar inşa
edilmesi, işlevsel hayvan koruma yasaları sağlanması ve caydırıcı cezai
düzenlemeler olarak sıralayabiliriz. Avrupa’da insanlar barınaklara yardım
etmeye teşvik edilirken sokak köpekleri sorunu yalnızca kanunlar yoluyla değil,
toplumun tamamının işbirliği sayesinde sona erebildi.
Almanya’da sokakta başıboş köpek gördüğünde belediyeyi veya
“Tierheim” adı verilen kuruluşları aramak kanuni bir zorunluluk. Toplanan sokak
köpeklerinden hasta olup acı çekenler ise belirlenen acısız yöntemlerle
uyutuluyor.
İngiltere’de de Almanya örneğinde olduğu gibi sokak
köpeklerinin görüldüğü yerler belediyelere bildiriliyor. Bunun yanında sokakta
köpek gören bir kişi, köpeğin sahibi biliniyorsa sahibine götürmek, sahibi
anlaşılamıyorsa yerel idari makamlara teslim etmekle yükümlüdür.
Bu yükümlülükleri yerine getirmeyen kişiler para cezasına
çarptırılıyor. Köpeğin sahibi yoksa veya belirlenen süre içinde sahibi teslim
almaya gelmediği takdirde görevli, köpeği ona bakabilecek birine verebilir,
sokak köpekleriyle ilgilenen özel barınaklara verebilir veya uyutabilir.
Fransa’da da düzenlemeler İngiliz hukukuna benzer şekildedir. Yolda başıboş köpek bulunduğu takdirde, bireyler bu durumu belediyeye haber vermekle yükümlüdür. Terk edilen köpeklerle ilgili özel barınaklara teslim etme kararı verilebileceği gibi ötenazi uygulaması kararı da verilebilir.
Ülkemiz açısından ise sokakta görülen bir köpek insancıl
şekilde eğitimli kişilerce toplanır. Toplanan köpek 10 gün boyunca
bakımevlerinde tutularak bakımları yapılır. Bu süreçte köpeğin
sahiplendirilmesi için duyurular yapılır. Sahiplenilmeyen köpek kural olarak 7
gün içinde bulunduğu yere salıverilir. Ancak toplanan köpeğin hastalığı
iyileşmeyecekse ve köpek acı içindeyse ve kamu sağlığını ciddi şekilde tehdit
ediyorsa köpek uyutulur.
Görüldüğü üzere ülkemizde sokak hayvanlarına dair
düzenlemelerde, diğer ülkelere kıyasla birçok eksik bulunuyor. Şüphesiz sokak
köpekleri popülasyonu hem grup içindeki güçsüz köpekler için hem de kedi ve
benzeri diğer canlılar için tehlikeli olabileceği gibi, insan hayatına ve
çevreye karşı da tehdit arz ediyor. Yemek ve su gibi kaynaklara erişimi
kısıtlanan sokak köpekleri saldırganlaşır. Saldırganlaşan köpekler ise hem
popülasyondaki diğer hayvanlara hem de insanlara zarar verebilir. Bunun
yanında, grup içindeki bazı köpekler elde ettikleri kaynakları diğer köpeklerle
paylaşmayarak onlara da zarar verebilir. Bunun üstüne, popülasyon nüfusunun
sürekli genişleyebileceği de düşünülürse, bu popülasyonun hem çevreye hem de
kamu sağlığına vereceği zarar ciddi boyutlara ulaşabiliyor.
Bu kapsamda ilk öneri olarak, şehirlerde özellikle insan nüfusunun kalabalık olduğu yerlerin “köpeksiz alan” ilan edilmesi ve kalabalıklar üzerinde köpeklerin etkisinin azaltılması gerektiği gösterilebilir. Bu yerler belediyeler tarafından belirlenecek, denetimi de yine belediyelerce yapılacaktır.
Bir popülasyondaki sokak köpeği sayısının artışı, dışarıdan
başka köpeklerin dahil olması ve popülasyon içerisindeki köpeklerin üremeleri
yoluyla mümkündür. İlk olarak dışarıdan başka köpeklerin popülasyona dahil
olmasının önüne geçilmelidir. Hayvan sahipleri bilinçlendirilmeli, eğitimlerden
geçirilmeli ve bu eğitimlerden sonra köpek sahiplenmeye yetkili kılınmalıdır.
Tüm bu çabalara rağmen yine de köpeklerini terk edenlere ilişkin caydırıcı
önlemler ve cezai müeyyideler artırılmalıdır.
İkinci durum ise, popülasyon içindeki köpeklerin
üremelerinin sınırlandırılması veya durdurulmasıdır. Bu ise kısırlaştırma
yoluyla olmalıdır. Bir sokak köpeğinin öncelikle alanında eğitimli kişilerce,
acı ve eziyet çekmeden toplanması önemlidir. Toplanan köpeğin yine alanında
uzman kişilerce kısırlaştırılması gerekir. Toplanıp kısırlaştırılan köpeklerin
ise, idari makamlarca belirlenen hayvan yaşam alanlarına bırakılmaları
gerekiyor……”
Aslında daha bir çok önerisi var , Prof. Dr. Murat Aydoğdu
ve Arş. Gör. Oğuzhan Meral’in. İsteyen bu araştırmanın tamanını bulup
okuyabilir. İki bilim insanı aynı zamanda bu iş iç in belediyelere yeterli fonr
ayrılyması gerektiğinin altını çiziyor.
İşte böyle önerisi olan varsa gelsin. Yoksa lafla peynir
gemisi yürümüyor. Niyet çok önemli.
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz