Alışkanlık haline gelmeye başladı birçoğumuzda, “Ah ulan ah nerede o eski bayramlar” sözü öyle değil mi? Özellikle yarından itibaren bu cümle çok kullanılacaktır çevrenizde. Öyle böyle değil. Herkes çocukluğunda yaşadığı bayramları hasretle anlatacak. Evet maziye hasretlik çekmek her insanın tabiatında olan bir şey. Fakat eski bayramların daha iyi yaşandığını inkar edemeyiz.
Günümüzde teknoloji ilerledi, değişen toplum yapısıyla geleneksel bayram kültürü de farklı bir boyut kazanmış durumda. Eskiden bayramdı, şimdi ise sadece tatil olarak görülüyor bu önemli günler. İşte bu yüzden oluşuyor aradaki fark. Eskiden bayramların bir manası, özelliği vardı. Yaşı 50’nin üzerinde olanlar çok iyi hatırlar. Arife günü bayram hazırlıkları başlardı pür telaşla.
Bayram Namazı kılındıktan sonra, hep birlikte mezarlık ziyareti yapılırdı. Çoğu kişi camide ve mezarlıkta birbiri ile bayramlaşırdı. Günümüzde bırakın bayramlaşmayı namazı kılan kaçıyor. Sonra herkes evlere dağılır, anne, baba, kardeşler, dedeler, babaanne, anneanne, amcalar, amca çocukları, yengeler ailenin en büyüğünün evinde toplanırdı. Kahvaltı birlikte yapılırdı.
Kimi kendi evine gider kimi orada kalıp bahçeye geçerek kurban kesme işlemine katılırdı. Buradaki telaş, iş paylaşımı ayrı bir zevk ve renk katardı Kurban Bayramı’na. Ama bir bir yok oldu. Neyse anlatalım eskiyi ritüelde kalmasın. Kurban kesimi sonrası bahçenin bir kenarına ateş yakılır ve orada pişirilen kurban etleri tadılırdı. Birde ekmek salması yok mu? Tadına doyum olmazdı.
İlerleyen vakitlerde hissesine düşen eti alan evine gider, hısım akraba ziyaretlerine başlardı. Bu noktada ben bile, “Ah ulan ah nerede o eski bayramlar” diye iç geçirmeye başladım. Geriye dönüp şöyle bir baktığımızda o eski bayramlarda bir arada olduklarımızın bir kısmı ahirete irtihal etmiş, geriye kalanlar ise ipi kopan tespih tanesi gibi dört bir tarafa dağılmış.
Her biri ayrı aile olmuş, çoluk çocuğa karışmış, torun torbaya karışmış. Hal böyle olunca da her birinin ayrı evi olmuş ve herkes bayramı kendi çekirdek ailesi ile idrak etmeye başlamış. Ne ana kalmış ne baba, ne nine ne de dede. Tabi bu arada çocukluğumuzda birlikte bayram sofrasına oturduklarımızın sayısının giderek azaldığını görmek ise kahrediyor insanı. Lakin dünyanın döngüsü bu, yapacak bir şey yok.
Kabullenmek bir zor olsa da bizlerde yaşlanıyoruz, yaşam şartları v düzen bizleri daha da bireyselleştiriyor, yabancılaştırıyor. Buda yozlaşmayı beraberinde getiriyor. Eskiden akıllı telefon, bayram mesajı diye bir gelenek yoktu. Onun yerine el öpmek, tek tek bayramlaşmak vardı. Hele çocukların sevinci yok mu?
Aslında yapmamız gereken, “Ah ulan ah….” diye iç çekmek yerine bizleri bireyselleştiren, yabancılaştıran, birbirimizden uzaklaştıran unsurlara inat daha fazla bir araya gelmeliyiz. Bu noktada ailelere büyük görevler düşüyor. Popüler kültür denen illet yerine geleceğimiz olan çocuklarımızın geleneklerimize sahip çıkmalarını öğretmeliyiz.
Çünkü geleneksel değerlerimizi yaşatmak yine bizim elimizde. Böyle yaparsak bu ve bundan sonraki bayramlar daha anlamlı ve keyifli olacaktır. Şimdiden bu duygularla hısım akraba, eş dost, arkadaş tanıdık tanımadık, cümlemizin Kurban Bayramı mübarek olsun. Allah nicelerine kavuşturmayı nasip etsin.
ÖNLEMEZ BİR ARTIŞ VAR
Antalya nüfusu bir önceki yıla göre 71.524 artmış. Nüfusumuzun sayısı 2021 yılına göre 2 milyon 619 bin 832. Henüz 2022’nin ilk yarısı eklenmemiş bu verilere. O nedenle net rakam ancak ve ancak 2023 yılı başında TÜİK’in yapacağı açıklama ile belli olacak. Asıl o zaman Rusya-Ukrayna savaşının Antalya’ya olan etkisini göreceğiz!
Ancak 2022 nüfusu, tahmini verilere göre 2 milyon 669 bin 318 olarak hesaplanıyor. Bu veri ise eski yıllardaki nüfus artış hızlarına göre tahmini hesaplanmış. Çok mantıklı gelmedi bana. Çünkü bu rakamın 2 milyon 800 binlere doğru tırmandığını tahmin ediyorum. TUİK’in resmi verilerine göre nüfus artış hızı 2019-2020 arası 14.5, 2020-22021 arası ise 27.7.
Antalya'nın nüfus artış hızı bir başka veriye göre 2018-2019 arasında yüzde 34.6 iken bu oran 2020-2021 arasında yüzde 14.5'a kadar düşmüş. Düşer gibi görünse de nüfusun önlemez artışı bugünde devam ediyor.
GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ
Nazım Hikmet’in sevdiğim bir şiiri vardı; ‘Güzel günler göreceğiz Güzel günler göreceğiz çocuklar, Motorları maviliklere süreceğiz, Çocuklar inanın inanın çocuklar, Güzel günler göreceğiz güneşli günler’ sözleri ile başlayan.
Dün Antalya’nın çıtasını yükselteceğine gönülden inandığın Antalya Milli Eğitim Müdürü Emre Çalışkan ile Vali Ersin Yazıcı’nın LGS’de 500 tam puan alan çocuklarla fotoğraflarını gördüm.
Bu karelere bakarken o şiir aklıma geldi. Gerçekten biz bu ekibe ve çocuklarımıza güvenmeliyiz. Çünkü bu çocuklar bizim ve biz bunlarla güzel günler göreceğiz.
Yetir ki inanın.
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz