Dünkü yazımda Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) seçimleri hakkında son kez yazdığımı belirtmiştim. Ancak dün eski ATSO Başkanı Davut Çetin’in açıklamaları ile tekrar ve bir kez daha son olması dileğiyle yazmak hasıl oldu.
Şunu bir kez daha belirteyim ki ATSO başkanlık koltuğuna YSK kararıyla Ali Bahar oturdu ama bu kavganın biteceğine inanmıyorum. AYM’sinden tutun da başka versiyonuna kadar her türlü atraksiyon devam ediyor.
Her neyse. Dün Davut Çetin bir basın toplantısı düzenledi ve seçim sürecinde konuşmadıklarını, konuşamadıklarını, söyleyemediklerini anlatmış. Esmiş gürlemiş yani. Çetin, rakipleri için “Güruh” ve “Baronlar” ifadesini kullanmış. Bu sözleri söylemek hoş mu, değil mi orasını iş dünyası karar verecek. Bir de, “Bu şehri onlara bırakmayacağız” demiş.
Bunlar her seçin döneminde olabilecek ama söylenmemesi gereken sözler ve cümleler. Önce de söyledim şimdi de söylüyorum. Yarın öbür gün yolda aynı kaldırımı paylaşacağınız için aman dikkat.
Benim dikkatimi çeken ‘RÜŞVET’ sözü. Çetin, “Yanımda oturan arkadaşı aradılar, 'sana talih kuşu kondu. Seni mavi listeye yazıyoruz. Bir milyon liradan fazla ne söylersen' dediler. Bahsi geçen kişi teklifi salonda kabul etti” diyor. Yani RÜŞVET verildiğini iddia ediyor.
Hatta bu iddiasını biraz daha ileri götürüyor Çetin, “Arabasından, yatına kadar teklif geldi. Bu sefer ekiple seçime değil savaşa girdik” ifadelerini kullanıyor. Bunların hepsi iddia. Zamanında açıklanmamış ve hiçbir işlem yapılmamış.
Gelin bu sözleri ciddiye alalım ve şöyle sözlüğe göz atalım. RÜŞVET neymiş ne anlama gelirmiş, nasıl olmalıymış. Yani kanunen tanımı ve yapılması gerekenleri sıralayalım.
RÜŞVET, resmi işlerde kayırma ve öne alma karşılığında bir ücret/bedel alma ya da verme. Bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması amacıyla kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlaması.
Peki RÜŞVET nasıl ispat edilir? Genelde sözlü olarak ve gizli bir şekilde yapıldığı için suçun ispatı güçtür. Suçun ispatı için varsa tanık, fotoğraf, yazılı belge, ses vb. delilin kullanılması mümkün.
Şimdi, eğer böyle bir teklif varsa ki Çetin’e göre var. “Arandı” dediğine göre tanıkta var, acaba o anda niye adli makamlara başvurmadınız Sayın Davut Çetin? Demek ki işinize gelmedi.
Bakın bu koltuk hırsı ne ise anlamadım gitti. Eğer sizin rakipleriniz o koltuk için uğraş verdi (size göre savaş) o zaman da siz de o savaşa katıldınız. Yani onlar baron ise siz ne oluyorsunuz?
Bir kez daha söylüyorum. Ben iş adamı falan değilim ama yaşanan süreçleri yakından takip ettiğim kadarıyla adalet bir karar vermişse herkes ona uymak zorundadır. Yoksa sana göre bana göre adalet olmaz. Olur derseniz de onun adı adalet olmaz.
Keşke RÜŞVET varsa ise sizin hakkınızda olumlu karar veren adalete güvendiğiniz gibi bunu da şikayet edip hakkınızı arasaydınız. Ya zamanında konuşacaksınız ya da susacaksınız.
Buna benzer bir olayda bildiğiniz gibi Elmalı’da yaşanmıştı. Hoş aynı şeyler değil ama benzer. Elmalı Belediye Başkan Yardımcısı Hasan Aydın’ın uğradığı silahlı saldırısı konusu. Hasan Aydın tedavisi tamamlandıktan sonra Ekim ayı Meclis Toplantısı’na katılıp TEHDİT aldığını açıklamıştı. Yani saldırıya uğramadan önce TEHDİT edildiğini söylüyordu.
Şimdi bunun içinde sözlüğe baktım “TEHDİT nedir?” Diye. Tehdit, bir kimseye yönelik saldırı gerçekleştireceğinden bahsetmek olan, hürriyete karşı bir suç. Tehdit, hayata, bilgiye, her türlü faaliyete, çevreye zarar verme potansiyeline sahip ve tehlike oluşturacağını işaret eden doğal veya insan yapımı olay.
Hatta, “Seninle görüşeceğiz” ifadesi bile tehdit suçunu oluşturuyor. Kişilerin tehdit suçuyla karşı karşıya kaldıklarında vakit kaybetmeden harekete geçip hukuki işlem yapması şart. Eylem gerçekleştikten sonra elinizde yazılı belge falan yoksa laftan öte gitmiyor. Benim bildiğim tehdide boyun eğerseniz kendinize saygınızı yitirir, inandırıcılığınızı kaybedersiniz.
İşte iki olaya bakınca biri “RÜŞVET teklif edildi” diyor, diğeri “TEHDİT edildim” diyor. Lakin ortada ne bir şikayet ne de bir başvuru var. Sadece lafta kalmış. Öyleyse bu saatten sonra Cumhuriyet savcılarına büyük görev düşmekte, hem RÜŞVET hem de TEHDİT iddiaları hakkında resen işlem başlatıp iddiaları açıklığa kavuşturmaları gerekir.
Aksi takdirde bu iş kayıkçı kavgası gibi sürer gider ve herkes kendi adaletini ihdas etmeye kalkışır maazallah Hasan Aydın’ın, “Savcılık halletmezse ben halledeceğim” dediği gibi!
BOYUNDAN BÜYÜK İŞ
‘Boyundan büyük işlere kalkışmak’ deyiminin anlamı herkese göre değişebilir. Gücünün, kuvvetinin üstünde olan işleri yapmaya kalkışmak anlamına geliyor. Aslında bu mecazi. Bir başka tanımı ise ‘kişinin yapamayacağı, gücünün yetmeyeceği, haddi olmayan işlere soyunması.’ Neresinden bakarsanız bakın kişiye göre değişen bir anlam.
Benim bildiğim boyundan büyük işlere karışan birkaç kişi var. Bazılarını LİDER HABER’de yayınlanan ARTI SPOR programında konuk etmiştim. Biri Faruk Öztürk diğeri ise Ayşe Şirip. İkisi de PARA HALTERCİ.
Boylarından büyük işlere karışıyor bu iki süper. Geçmişlerinde şampiyonluklar dolu. En son Gürcistan'da düzenlenen Avrupa Para Halter Şampiyonası'nda derece yapıp kürsüye çıktılar.
Sadece ikisi mi? Olur mu öyle şey. Reyhan Polan ve Serkan Çakmaz’da öyle. Boylarına poslarına bakmadan büyük işlere imza attılar. Göğsümüzü kabarttılar.
İşte o başta anlattığım deyimi ters düz eden bu gençler. Dün kendilerini Antalya Gençlik ve Spor İl Müdürü Yavuz Gürhan konuk etti. Hepimiz adına teşekkür edip sürekli boylarını aşan işler yapmalarını istedi. Neymiş; At binenin kılıç kuşananınmış!
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz