Sevgili okurlar uygarlığa beşiklik eden ülkemizde nice medeniyetler gelip geçti. Bunların en somut örneğini antik şehirlerde görebiliyoruz. Ancak antik kentlerin tarihlerine baktığımızda çoğu zaman buradaki yapıların savaşlardan ziyade depremler nedeniyle yıkıldığını anlıyoruz.
***
Fakat buna rağmen yaşananlardan ders almıyoruz. Dere yataklarına, çürük zeminlere, fay hatlarının üzerine binalar yapıyoruz. Şehirler kuruyoruz. Sonra da buraları kimi zaman sel basıyor, kimi zaman da deprem yıkıyor.
***
Sonra da buna “doğal afet” diyoruz. Başımıza gelecekleri bile bile yanlış yapıyoruz. Çünkü depremin ne zaman olacağını bilmiyoruz. Yüzlerce yıl deprem olmadı diye başımıza gelebileceğini düşünmüyoruz.
***
İşte son örneğini Kahramanmaraş merkezli 10 ilde etkili olan depremde yaşadık. Yüzlerce yıldır bu bölgede biriken enerji 9 saat arayla 7.7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki depremle yüzünü gösterdi.
***
Halen artçı sarsıntıları da devam ediyor. Binlerce binada on binlerce konut ve işyeri yerle bir oldu. Binlerce kişi göçük altında kalıp hayatını kaybetti, on binlerce kişi de yaralandı. 1999’da ülkeyi ekonomik krize sürükleyen Marmara ve Düzce depremlerinden çok daha vahim bir tabloyla karşılaştık.
***
Göçük altında kalanları kurtarıp yaraların sarılması için devlet tüm imkanlarını seferber etti. Bakanlar, milletvekilleri, AFAD ekipleri, askerlerimiz, Kızılay, itfaiyecilerimiz, sivil toplum kuruluşları herkes orada.
***
Acılar paylaşıldıkça hafifler derler ya. Ülkemizin her yerinden depremzedelere yardım için kampanyalar başlatıldı. Adeta milli bir seferberlik ilan edildi. Herkes imkanları ölçüsünde deprem bölgesine yardım etmek için harekete geçti.
***
Elbette bunlar çok güzel.
Ama 10 ilde binlerce göçük. Üstelik buna bir de çetin kış şartları eklenince işimiz daha da zorlaşıyor. Zaman geçtikçe umutların yerini endişe alıyor. Yıllar önce Antalya’da E TV televizyonunda muhabirlik yaparken gazeteci arkadaşım Polat Yılmaz ile 1998’de Adana’da meydana gelen depremi takip etmek için Adana’ya gitmiştik.
***
O zaman yaz günüydü. Yıkılan apartmanlar birer moloz yığını haline gelmişti. Tuz- buz olan bu binaların arasında bir kadın sımsıkı sarıldığı kucağındaki bebeğiyle birlikte can vermişti.
Her deprem oluşunda göçük altında kucağındaki bebeğiyle can veren o anne gözlerimin önüne gelir. Bu depremde de belki de nice anneler yavrularıyla can verdi.
***
Elbette bu aziz millet bu acının da üstesinden gelecektir. Yaralar el birliğiyle sarılacaktır. Ama hiçbir şey kaybedilen canları geri getiremeyecektir.
SON SÖZ
Bu tür olayların yaşanmaması için belediyelere büyük sorumluluk düşmektedir.
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz