Arkeolojik ve jeolojik araştırmalar Fırat ve Dicle nehirleri arasında ve çevrelerinde çok büyük bir tufanın yaşandığını gösteren kesin deliller mevcuttur. Buna karşılık yeryüzünün diğer bölgelerinde tufanın dünya çapında olduğunu kanıtlayacak delillere rastlanmamıştır.
Ama dünyanın hemen hemen her tarafında bir zamanlar büyük bir tufanın koptuğu yolunda rivayetler vardır. Bu durum Hz. Nuh zamanında yeryüzünün yerleşim bölgesinin (veya o zamanın şartlarında varlığı kesin olarak bilinen yerleşim alanının) Hz. Nuh’un yaşamış olduğu Mezopotamya ve çevreleri olduğu görüşünü kuvvetlendirmektedir.
Eğer bu görüş doğruysa, insanlığın atalarının bir zamanlar yeryüzünün belirli bir bölgesinde yaşıyor olmaları gerekir. O zaman tufandan sonra gemide kalanlar, gemi karaya oturduktan sonra yeryüzünün çeşitli yerlerine dağılmış ve tufana dair rivayetleri de beraberinde götürmüş oluyorlar.
Kuran’da helak edildiği haber verilen kavimlerin birçoğunun izlerine günümüzde de rastlanılması bir tesadüf değildir. Arkeolojik verilere göre, bir kavmin ortadan kaybolması ne kadar ani olursa, buna ait bulgu elde edilmesi şansı da o kadar fazla olmaktadır.
Bir uygarlığın birdenbire ortadan kalkması durumunda bu uygarlığa ait izler çok daha iyi korunabilmektedir. İnsanların içinde yaşadıkları evler ve günlük hayatta kullandıkları eşyalar, kısa bir zaman içinde toprağın altına gömülmektedir. Böylece bu maddi kültür unsurları, uzunca bir süre dış etkenlerin etkisinden uzak bir şekilde doğal özelliklerini muhafaza edebilirler.
Bunların gün ışığına çıkartılmaları ile geçmişteki yaşam hakkında önemli ipuçları elde edilebilir. Nuh Tufanı ile ilgili birçok delile günümüzde ulaşılması bu sayede olmuştur. Nuh Tufanı, tüm bir uygarlığı bir anda yok etmiş, tufandan sonra bunun yerine tamamen yeni bir uygarlığın kurulmasına sebep olmuştur. Böylece tufanın açık delilleri, insanların ibret alması için binlerce yıl boyunca korunmuştur.”
Nuh Tufanının, Yeni Taş Devrinde yaşanan Tell Hassune Dönemi Uygarlığının yaşandığı M.Ö. 5800’lerde olduğu belirtilir. Tufan’dan sonra geminin ilk olarak İbn-i Ömer Adası’nın (Cizre) karşısında, şimdiki Türkiye-Suriye sınırının birleştiği yerde ve Dicle Nehri’nin doğu yakası üzerinde, Suriye’nin Ayn Diyar Şehri’nden açık bir şekilde görülen bir dağda, şimdiki Türkiye-Suriye sınırının birleştiği yerde bulunan Cudi Dağı’nda karaya oturduğu belirtilmektedir.
Holosen başlangıcı sayılan ve günümüzden 10 bin yıl kadar önce başlayan günümüz iklim şartlarının oluştuğu dönemin başlangıcında yağışların artması ve buzulların erimesiyle Anadolu’da şiddetli sel ve taşkınlar oluşmuştur.
Özellikle de klimatik optimuma tekabül eden 6–7 bin yıl önceki dönemde, dünyanın bazı kesimlerinde olduğu gibi Anadolu’da da ısınma ve nemin artışı, ‘Nuh Tufanı’ olarak bilinen ve Güneydoğu Anadolu’nun güneyinden başlayarak Mezopotamya Havzası’nı kaplayan taşkının oluştuğu bilimsel verilerle de kanıtlanmıştır.
Arkeolojik ve jeolojik araştırmalar Fırat ve Dicle nehirleri arasında ve çevrelerinde çok büyük bir tufanın yaşandığını gösteren kesin deliller mevcuttur.
Kitabı-ı Mukaddes’e göre tüm yeryüzünde gerçekleştiği belirtilen tufan hakkında Kuran’da açık bir ifade yoktur. Ancak tufandan geriye kalanları tüm insanlığın selefleri olarak zikredilmektedir. Bu konudaki bazı görüşler şöyledir:
“Çağdaş müfessirlerden Abduh, tufanın lokal olduğunu savunurken, O’nun talebesi Reşit Rıza, hocasının hilafına, tufanın dünya çapında olduğunu ileri sürer. Tufanın genel olduğunu savunanların delilleri, mahalli olduğunu savunanlardan daha güçlüdür.”
Buna göre Nuh Tufanının bütün dünyada olduğu daha ağırlık kazanmaktadır. Zira Allah “O’nun ailesini ve müminleri o müthiş felaketten kurtardık. Hayatta kalıp payidar olmayı da sadece O’nun soyuna has kıldık” ayetleri ve “her hayvan türünden erkekli dişili ikişer eş al” ayeti bunu açıkça ifade etmektedir.
KUR'AN'DA NUH TUFANI
Eğer tufan lokal oldu ise erkekli dişili ikişer şekilde hayvan türlerinden gemiye alınmasının manası kalmaz. Ayrıca, Allah’ın gazabına uğrayan diğer kavimler için, Allah (C.C.) o bölgeyi terk etmelerini isterken, Nuh’a gemi yapmasını vahiy etmiştir. Şayet Nuh Tufanı bölgesel olsaydı, O’na da “bulunduğu yeri terk et” denirdi. Ayrıca Kur’an, geminin yapılmasını detaylı anlatmak suretiyle Nuh Tufanının dünyanın genelinde olduğunu işaret etmektedir.
Bazı müfessir ve tarihçiler de tufanın Eski Irak’ta başlayıp yine orada bittiği kanaatini taşırlar. “Nuh’un gemisinin ilk hareket ettiği yer ihtilaflıdır. Kalkış noktasının geminin ilk yapıldığı yer olan Küfe olduğu tahmin edilir. Bu yer Kadim Küfe’de, Küfe Mescidinin yanındadır.
İbn Batuta, Küfe’de geminin kalkışa geçtiği yer anısına burada bir mescit yapıldığından ve mescidin üstünde Nuh’a ait bir evin olduğundan bahseder. Bununla birlikte tufanla ilgili diğer adı Re’sü ayni’l Medine olan Cizre, Şam (Aynün Verdetün) ve yine Hindistan da ihtimaller arasındadır.
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz