Onlar, tehditler savurarak, yol başlarını tutup, Hz. Şuayb’ın mesajının yanlış olduğuna dair şüpheler yayıp halkı yanıltıyor, insanları Allah’ın yolundan çeviriyorlardı. Akrabaları, Şuayb’ı linç etmeyi düşünüyorlardı. Şuayb’ın toplumları hayata kavuşturan mesajlarını, doğrudan doğruya reddetmediklerinden, dolaylı olarak, geçersiz kılmak niyetiyle, bütün bu güzel düşünceleri, O’nun peygamberliği ile alay etmekte kullandılar.
Zaten, ‘ne dersen de, biz seni anlamıyoruz’ diyorlardı. Bu maksatla kıldığı namaz ile alay edip, ‘atalarımızın toprakları Tanrılarımızı terk etmeyi yahut mallarımız konusunda istediğimiz şekilde tasarruf etmemizi senin namazın, ibadetin mi emrediyor?’ diyerek işi değişik mecralara çektiler. Şuayb, onları birtakım şeylerden men ederek, Allah’tan bir lütuf olarak gönderilen peygamberliğini bihakkın ifa edip, kendine gelen lütuf ve ihsanlardan onları da istifade ettiriyordu.
Onlar ise Hz. Şuayb ve O’na inananları sürgüne göndermekle tehdit ettiler. İnandıkları davadan geri çevirmek istediler. Şuayb’a inananların, perişan olacaklarını bildirdiler. Hâlbuki asıl pişman olacaklar kendileriydi. Onlara, geçmiş ümmetlerin başlarına gelen hadiseleri de anlatmayı ihmal etmeyen Şuayb (a.s.), halkın kendini dinlemeyip sapıklık ve yanlışlıklarında diretince: ‘Ey bizim Rabbimiz! Bizimle şu bizim halkımız arasında sen adil hükmünü ver, haklı ve haksız açığa çıksın. Sen elbette hüküm verenlerin en iyisisin! Şeklinde Hakk’a niyazda bulundu.”
“Derken şiddetli bir deprem, korkunç ses bastırıverip onları kıskıvrak yakaladı ve derhal oldukları yerde çöke kaldılar. Şuayb’ı yalancı sayanların, vatanlarında şen şakrak akıbeti perişan oldu. Allah’ın azap emri gelince, Şuayb ve beraberindeki müminleri Allah kurtardı. Medyen halkı da Semud gibi kaybolup gittiler. Gördüğü müthiş manzara karşısında Şuayb, yüzünü üzüntü ile öteye çevirip:
‘Zavallı Halkım’ dedi, ‘ben size Rabbimin buyruklarını tebliğ etmiştim, sizin iyiliğinize çalışmıştım, size öğütler vermiştim! Artık böyle nankör, böyle kâfir bir toplum için ne diye üzülüp kendimi harap edeyim!’” “Şiddetli bir deprem, sarsıntı şeklinde açıklanan olay, Cebrail Aleyhisselam’ın kalplere ürküntü veren bağırışı (sayha) şeklinde de tefsir edilmiştir. Bu tefsire göre ‘onları bir titreme aldı’ şeklinde bir anlam verilmesi de mümkündür.”
Eyke Halkı’ndan da şöyle bahsedilmiştir:
“Eyke Halkı, Hz. Şuayb’ın kavminden değildi. Onun için Kur’an-ı Kerim, ‘Şuayb onlara dedi ki’ şeklinde ifade edip, ‘kardeşleri Şuayb’ demez. Hz. Şuayb, her iki halka da aynı muhtevadaki mesajı tebliğ etmişti. Fakat muhataplar, Medyenlilerin tepkisinden başka bir tepkiyle, Hz. Şuayb’a: ‘Bir sihir etkisinde kalmışsın, hiçbir üstünlüğün yok, bizim gibi bir insansın, doğrusu biz seni yalancılardan sanıyoruz’ dediler. Eğer peygamberlik iddiasında doğru ise, gökten üzerlerine bir parçanın düşmesi suretiyle azap indirilmesini istediler. Bunun üzerine gölge gününün azabı (yevmü’z-zılle) onları bastırıverdi.
Rivayete göre Allah onlara yedi gün ve sekiz gece süren şiddetli bir sıcak verdi. Evlere sığınıp sonra ovaya çıkmaya mecbur kaldılar. Evler nar kesilmiş, kuyularının ve pınarlarının suları da kaynamıştı. Nihayet kendilerini gölgeleyen bir bulutun altında toplandılar. O gölgelik, bir ateş halinde üzerlerine düşüp hepsini yedi günde yiyip bitirdi. Çekirgenin tava içinde piştiği gibi kavruldular.
Şuayb (a.s.) bir rivayete göre Eyke ve Medyen halkı helak olduktan sonra, kendisine inananlarla birlikte Mekke’ye gidip yerleştiler ve vefatlarına kadar oradan ayrılmadılar. Vefat ettiğinde 140 yaşında idi. Şuayb (a.s.) ile yanındaki müminlerin kabirlerinin başta Mescid-i Haram olduğu fakat bu yerin, Darunnedve ile Beni Sehm kapısı arası; Hacerü’l-Esved’in karşısı, Zemzem ile Hacerü’l-Esved arası gibi farklı yerlerde olduğu rivayet edilir.
Bundan başka İsrail’de Taberiye şehrinin kuzey batısında, İsrail’in eline geçmeden önce adı Hıttin (veya Hattin, Hattim) olan ve şimdi ise, Kfar Zeitim’e değiştirilen köyün karşısında bir makam kabri bulunmaktadır. Hıttin yıkılıp yerine, Kfar Zeitim, Arbel ve Kfar Hittim köyleri kurulmuştur. Kabrin bulunduğu muhite ‘Hittin Burnu’ (Hattin Horn) denir.
Kızı Safura’nın kabrinin de burada olduğu söylense de, doğrusu kendi ismi ile bilinen Zippori köyündedir. Haçlıları Hıttin’de yenen Selahaddin Eyyubi’nin dağın tepesinde yaptırdığı küçük bir mescide Kubbetü’n Nasr adı verilmiştir. Gerçek kabri ise, Amman’ın doğusunda ve Salt şehrinin takriben 10 km güneyinde kendi ismi ile bilinen Şuayb vadisindedir.
ŞUAYİP ŞEHRİ
Ayrıca Sana’nın güney batısında Cebel-i Nebi Şuayb (Nebi Şuayb Dağı) isminde bir dağ vardır. Bu Şuayb, Hz. Musa’nın kayınpederi olan veya Ashab-ı Eyke’ye gönderilen Şuayb olmayıp, benzer isimde Yemen’e gönderilmiş olan Şuayb b. Mihdem b. Mihdem el-‘Ayfi’dir. Şanlıurfa’nın Harran ilçesine bağlı, Özkent köyünde ‘Şuayb Şehri’ diye bilinen bir harabe de mevcuttur.”
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz