“Sıradanlık,
çeşitlilik göstermeyen” anlamlarıyla rutin sözcüğünü yaşantımızın bütününe hâkimmiş
gibi düşündüğümüzde olumsuz bir yaşam tablosu aklımıza düşebilir. Onu
hayatımızın küçük bir parçası olarak gördüğümüzde rutin sözcüğünün olumsuz
çağrışımından kurtulabiliriz. Tekdüzeliğe, monotonluğa yakın arkadaş gibi duran
rutinlerimizi açmaya çalışalım. O zaman sevimsiz rutinlerimiz yanında suçsuz
hatta hayatımıza neşe katanlarının olduğunu da fark edeceğiz.
Gündelik yaşantımızda faydasını ya da zararını düşünmeden
gerçekleştirdiğimiz kalıp davranışlarımız vardır. İlk tür rutinlerimiz
diyebileceğimiz bu tür eylemler için bilincimize başvurmaya ihtiyacımız yoktur.
Beyin, vakti ve yeri gelince, iradeye danışmadan metabolizmaya verdiği komutla
davranışı gerçekleştirir. Sözgelimi işten eve giderken hangi caddeden, hangi
sokaktan gideceğimizi, yemek yerken
kaşığı hangi elle tutacağımızı ya da sevdiğimiz birini görünce gülümsememiz
gerektiğini düşünmeyiz, davranış kendiliğinden gerçekleşir ve biz bunun
farkında bile olmayız. Bu tür eylemler, düşünme gücümüzün boş yere
yorulmamasını sağlayan rutinlerimizdir. Biz o davranışı sergilerken beynimiz
özgürdür, avantajını yapması gereken başka işleri varsa onlara ayırır.
İkinci tür rutinlerimiz ise doğruluğuna kendimizi
inandırdığımız olmazsa olmazlarımızdır. Bu tür alışkanlıklarımız zararlı
değilse yaşamımızda yer edinmiş olmalarına sıcak bakabiliriz.
“Yemekten bir saat kadar sonra en az iki bardak çay içmezsem
başım ağrımaya başlar.”
“Bir bardak kola, yemeği kolay hazmetmeme yardımcı olur.
İçmezsem karnımda şişlik hissediyorum.”
“Araç kullanırken müzik dinlerim. Dinlemezsem dikkatim
dağılıyor.”
Örnek rutinlerimizin birinci ve üçüncüsüne sıcak bakmakta
herhangi bir sakınca olmamakla birlikte ikincisi için aynı şeyi değerlendirmek
sanırım doğru olmayacaktır. Yaşam kalitemize engebe koyan rutinlerimizin
negatif olduğu tartışmasızdır ancak sağlıklı yaşama katkı sunmayan her
alışkanlığımızı zararlı kabul etmek de doğru bir yaklaşım olmayacaktır.
Sevimli ve sevimsiz rutinlerimizin üçüncü türü ise
sağlığımızı olumlu ya da olumsuz yönde birinci derecede etkileyen davranışlarımızdır
ki bunlara “alışkanlıklarımız” demek yerinde olacaktır. Sigara içmek, aşırı
yemek veya kitap okumak, spor yapmak gibi…
Davranışlarımızı alışkanlıklarımız yönetir. Hayatımızda bu
kadar önemli rol oynayan hatta benliğimizi oluşturan alışkanlıklarımız peki
nasıl oluşuyor? Bizi biz yapan, karşılaştığımız olaylara verdiğimiz tepkiden
tutun, sosyal yaşamda edindiğimiz yere kadar bizi etkileyen alışkanlıklarımız
ilkin aileden gördüklerimizle başlıyor. Söylenenler değil görülenler… Öğütler
değil örülenler… Tekrar edilen davranışları gözümüzle ezberliyor, özümüzle benlik
heybemize katıyoruz. Sonra sosyal çevreden… Okuldan, mahalleden, yakın
ilişkilerimizden…
Anne babadan göre göre edinilen alışkanlıklar, sosyal
çevrede kolay kolay değişikliğe uğramıyor olsa bile yakın arkadaşlıkların
alışkanlıklarımız üzerinde etkisini göz ardı edemeyiz. Sözgelimi sigara içme
alışkanlığı olmayan bir ailede yetişen bireyin, sosyal çevrede bu alışkanlığı
edinebilmiş olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Sigara içen arkadaşının ısrarıyla
veya okulda büyük yaşlara özentiyle, bir iki derken bir bakıyoruz o davranış
alışkanlık hâline gelivermiş. Ya da küçük yaşlarda edinilen kötü bir
alışkanlığın yine çevre etkisiyle terk edilebildiğine yönelik birçok örnek
sıralayabiliriz. İnsanların anne babalarını seçme özgürlüğü olmamasına karşın
sosyal yaşamda arkadaşlıklar, dostluklar kurma özgürlükleri bulunmaktadır.
Çıkarım ise kurulacak arkadaşlıkların, dostlukların bizi iyiye, erdeme, güzele
yönlendirecek olmasıdır.
Bir sonraki yazımda rutin ve alışkanlıklarımızı kendimce
sınıflandırdığım dönem ve evrelere göre tasnif etmeye çalışacağım.
Alışkanlıklarımızın güzele evrilmesi dileklerimle…
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz