Çocukluğumdan
bilirim. Cenaze sahibi eve yakınları, komşuları tencere tencere yemek taşır. Ne
güzel bir âdet… Cenaze sahibi aile, taziyelerin kabulü, acının paylaşılması
için evlerinde sabahtan akşama kadar birkaç gün kalacak olan uzaktan, yakından
gelen yakın akrabalarının iaşe tedarikiyle, masrafıyla uğraşmasın, acısını
yaşasın düşüncesinden kaynaklanan güzel bir toplumsal alışkanlığımız. Hatta bu
âdet içerisinde kimileri cenaze evine yine aynı maksatla çay, şeker dahi
getirir.
***
Dikkat
ederseniz âdet ve toplumsal alışkanlık sözcüklerini aynı anlamda kullanıyorum.
Anane -gelenek-örf, âdet-görenek ayrımı
üzerinde durmuyor; töre-âdet üst başlığına değinmiyorum. Zira birbirine yakın
anlamlı olmakla birlikte bu kavramların tümü aslında toplumsal
alışkanlıklarımızı oluşturuyor. Aralarında iyisi de var kötüsü de.
Toplu
taşıma araçlarında hastaya, hamileye, büyüklere yer verme; selamlaşma; baş
sağlığı dileme; hasta ziyaretine gitme gibi güzel alışkanlıklarımız yanında
çoğu evlilikle ilgili birçok kötü alışkanlıklarımız da var. Berdel, beşik
kertmesi, başlık parası, gelin çıkarken kapı açılmıyor diye oğlan evinden
bahşiş isteme iması, gelinin bekâretini güya simgeleyen ve gelinin beline
bağlanan kırmızı kurdele gibi… Toplumumuzun genelinde görülen alışkanlıklarımız
yanında yöre yöre değişen alışkanlıklarımız da var. Cenazelerde defin sonrası
alışkanlıklarımız da işte bunlardan biri.
***
Doğup büyüdüğüm yörede öteden
beri gördüğüm cenaze sahibi aileye destek diyebileceğimiz bu alışkanlığımızın
bir başka uygulanış biçimini ilk defa başka bir yöremizde gördüğümde
şaşırmıştım. Taziye için gittiğimiz evin önünde kazanlar kaynıyor, gelenler
alışık bir edayla masalara oturuyor, karınlarını doyuruyordu. İyi hatırlıyorum
taziyeye birlikte gittiğimiz öğretmen arkadaşıma sormuştum, “Yanlış mı geldik,
burada düğün var galiba.” demiştim. Cenaze sahibinin taziyeye gelenlere yemek
vermesinin yörenin âdeti olduğunu önce garipseyerek öğrenmiştim.” Peki, ya
cenaze sahibinin ekonomik durumu iyi değilse?” diye sormuş, “O zaman da pide;
ekmek ve tahin helvası ya da pişi ile peynir ikram edilir. ” cevabını almıştım.
Aynı
toplumda coğrafyaya göre iki farklı uygulama. Birinde cenaze sahibine destek,
diğerinde cenaze sahibi için mecburiyet. Hem de öyle bir mecburiyet ki “Komşu
falancalar ölen babalarının cenazesinde koca bir dana kesmişlerdi, bizim pişi
vermemiz ayıp olacak.” mahcubiyeti…
***
Şimdilerde kimi yörelerimizde
belediyeler, cenaze sahiplerinin acının getirdiği telaşlarına ve zaman
yoksunluklarına el atmış, destek vermiş görünüyorlar. Cenaze sahibi aileye
taziye evi açıyor, bir öğünlük de olsa yemek gönderiyorlar. Yeni bir alışkanlık
hâline gelmeye başlayan bu uygulama da eleştirilebilir ancak hiç olmazsa cenaze
sahibine destek yönü olduğunu da kabul etmek gerekir.
Büyüklerden gördüğümüz her toplumsal alışkanlık iyi midir
diye gelin düşünelim. Bence insanları zor durumda bırakan alışkanlıkları âdet
olmaktan çıkaralım. Cenaze sahibinin acısına bir de mahcubiyet katmayalım.
Düğün gibi yemek verme âdetinin menfi olduğunu kabul ediyorsanız işe bu
davranışta bulunanları uyararak başlayabiliriz. Cenaze sahiplerine destek olma
âdetinin müspet olduğunu düşünüyorsanız hısım-akrabamıza; aynı apartmanda, aynı
mahallede oturduğumuz komşumuza destek olmak, acısını paylaşmak için evine bir
tencere de olsa yemek götürelim, destek verelim.
Ben bir toplumsal alışkanlık için iki farklı âdetten
bahsederek bir farkındalık oluşsun istedim. Karar sizin…
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz