“Sen seni bil sen seni!”
Düzyazıda, özellikle şiirde aynı ünsüzün dikkat çekecek
şekilde tekrarlanması aliterasyon, sözün anlamını kuvvetlendirmek için
kelimelerin yinelenmesi tekrir. Yukarıdaki mısrada her ikisi de var. Yeri
gelmişken söz üstatlarının hünerini, sözün inceliklerini anmadan geçmek olmaz.
Henüz yirmi dört yaşındayken bir divan oluşturacak kadar şiir yazan 18. yüzyıl
Divan Edebiyatı şairimiz Şeyh Galip:
“Zannetme ki şöyle böyle bir söz
Gel sen dahi söyle böyle bir
söz” diyor.
(Söze letafet, nezaket katmak bir hünerdir. Sözlerimi
gelişigüzel söylenmiş kuru laflar olarak değerlendirmen hak değil. Hünerin,
yeteneğin varsa gel sen de böyle bir söz söyle.)
***
Yeri gelmişken söyleyelim istedik, yoksa meramımız edebi
sanatları anlatmaktan öte içeriğiyle ilgili söyleşmek. Bir âlim talebelerine
sormuş, İslam’ın şartı kaçtır, diye. Bilindik cevap gelmiş talebelerinden.
Evet, demiş beştir ama ibadetten sayılmasa bile altıncıyı unutmamak gerekir ki
o da haddini bilmektir. Had, sınır
demek… İnsani davranışın ölçüsü demek…
Haddini bilen insan başkalarına kötülük yapmaz. Haddini
bilen esnaf ölçü ve tartıda hileye sapmaz. Haddini bilen evlat anne babasına
kusur işlemez. Haddini bilen yolcu, haramı dişlemez.
***
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Sözü, “haddini bilmemek” ya da
“haddini aşmak” olumsuzlarından alırsak sanırım keyfiyeti daha açık etmiş
oluruz. Giyimde kuşamda, düğünde dernekte, cenazede yasta, sevinmede üzülmede
kısaca hayatın her alanında haddi aşmak insana yaraşmıyor.
“Fukaranın düşkünü, beyaz giyer kış günü.” Haddi aşarsan
gülünç duruma düşersin uyarısını atalar öğütlüyor. “Evinde yok ayran aşı, kendi
gezer bölükbaşı.” dokundurmasını halk yapıyor. Yemeğe haddinden fazla tuz
atarsan yiyene kerahet verir; haddinde atılan tuz ise lezzet katar, tat verir.
Düğünde haddi bilmez keseyi aşarsan geçmişler ola; haddi
bilir, keseyi tanırsan işi koyarsın yola. İnsan neyi ne kadar bildiğinin
farkında olmalı, değil mi? Yazının girişinde söylediğimiz sözün devamının yeri geldi
şimdi:
“Bilmez isen sen seni,
Patlatırlar enseni…”
Had dediğimiz, sınır dediğimiz, ölçü dediğimiz işte bu.
“Söz bilirsen söyle, meclis-i âlemde ibret alsınlar
Söz bilmezsen sükût et ki seni
insan sansınlar”
Söyleyeni belli olmayan anonim bir berceste… Atasözü gibi…
Hani, “Yarım doktor candan eder, yarım hoca imandan…” derler ya, kişinin
haddini bilmesi gerektiğine işaret eder, her konuda kendisini otorite gibi
gören çokbilmişlere itibar edilmesinin sakıncalarını tembih eder.
***
Çevremizde nice yüksek makamları işgal eden yönetme
yeteneğinden mahrum ehil olmayan yöneticiler görüyor, nice şu akademik kariyere
sahip güya bilim insanları gözlüyoruz. Layık olunmadan birilerinin el eteğini
öperek, himmetine sarılarak elde edilen payeler, kişiyi gülünç yaptığı gibi
ülkeyi de maalesef kulunç yapıyor. Haddini bilmeden bir şekilde elde edilen
nişanlar, ülke insanının sorunlarını çözemediği gibi bu payelerin de
sıradanlaşmasına sebebiyet veriyor.
***
Eksik bilgili ya da isminin önüne takılan ünvana layık olmayan
insanlar, eksikliklerinin farkında olmuyorlar maalesef. Haddini bilmemek böyle
bir şey işte. Layık olmadığı hâlde elde ettiği makamı, ünvanı hakkı sanır;
hizmet etmesi gerektiği insanları değil sadece el etek öptüğü beylerini tanır.
Bize de, üzülerek söyleyelim, sadece eleştirmek kalır.
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz