Zorunlu eğitimin süresi ile ilgili tartışmalara katkı
sağlayan eğitim paydaşlarının her birinin fikirleri saygıdeğerdir. Çalışmalar
her ne kadar resmi değilse de bu konuda görüşü olan söz sahibi kişi ya da
kuruluşlar yapılacak olası değişiklik için kolları sıvamış durumda. Siyasi erk,
değişikliği zorunlu görür mü, görürse nasıl bir değişiklik yapar, orası ayrı.
***
Sistem içerisindeki organlar ya da dokular üzerinde
yapılacak değişiklikler bazen akılcı olabilir, sisteme verimlilik
kazandırabilir ancak sistemde işbaşındakilerin temel ihtiyaçlarına göz yuman
bir anlayışın, değişikliklerden istenen verimi tam alması mümkün değildir.
Eğitimin önündeki temel sorunları göz ardı eden, sahada uygulamayı yürüten
eğitimcilerin sıkıntılarını ve görüşlerini öteleyen değişiklikler, siz
bilmezsiniz, kabulünün yansımasıdır.
Bence temel sorun öğretmenin toplum içerisindeki statüsünün
sıradanlaşması sorunudur. Öğretmenin maddi ve manevi problemlerini sorun olarak
görmeyen yaklaşımlar, mevcut uygulamadan da yapılacak olası değişikliklerden de
ülkenin verim almasını sağlayamıyor maalesef.
***
Öğretmen yetiştiren yükseköğretim programını bitirmek kolay
ama öğretmen olarak atanmak zor. Atanmak için bekleyen on binlerce öğretmen
adayı var. Diyelim ki o kadar aday içerisinden atanabilmek için yeterli puanı
aldınız. Bu kez de karşınıza adına mülakat denen ancak adam kayırmacılıktan öte
gitmeyen bir uygulamayla karşılaşıyorsunuz. Diyelim adamını buldunuz ve
öğretmen oldunuz. Gittiğiniz yerde zorunlu görev süreniz var. Evliyseniz ve
eşiniz serbest meslek sahibi ise ya da atandığınız yerde eşinizin istihdam
edilebileceği alan ya da norm yoksa yandınız, kaç yıl eşinizden ayrı
kalacaksınız. Belki mesleğiniz, işiniz için eşinizle boşanmak zorunda
kalacaksınız. Diyelim ki eşiniz de siz de bu kısa süreli(!) ayrılığa
katlandınız ya da bekârsınız. Okul müdürünüz yaşadığı olaylardan tecrübeyle
size öğüt veriyor: “Aman hocam çocuklara, kaşının altında gözünüz var,
demeyiniz. Veli şikâyetçi olursa bir sürü sorun yaşarsınız. Siz dersinizi verin
ve sınıftan çıkın. Öğrenci dersi dinledi dinlemediye, öğrendi öğrenemediye,
dersi ti’ye aldı almadıya bakmayınız; etliye sütlüye karışmayınız.”
***
Okul müdürü haklı mı? Evet, haklı. Zira eğitim sistemi kendi
dairesi içindeki elemanını, yani öğretmenini korumuyor. Öğrencinin, velinin en
küçük serzenişine tahammül edemeyen sistem, öğretmeninin moral motivasyonunun
düşmesine aldırış etmiyor. Nasıl mı oluyor? Veli şikâyetiyle öğretmen hakkında
bir soruşturma açın ve izleyin, o zaman görürsünüz soruşturma bitinceye kadar
öğretmenin dünyasını nasıl kararttığınızı…
***
Bazı ebeveynler çocuk eğitiminden anlasa zaten öğretmenin en
küçük uyarısına “Çocuğumun psikolojisini bozuyorsunuz!” tepkisini göstermez. Bu
psikolojiye ne oluyorsa velinin, öğrencinin oluyor ama öğretmenin olmuyor! “Eti
senin, kemiği benim” anlayışının doğru olduğunu düşünmüyorum tabi hatta
öğretmenin mesleğini sevebilmesi için merhametli, şefkatli ve bir o kadar da
sabırlı olması gerektiğini biliyor, söylüyorum ama sorun aslında ortada: Sistem,
öğretmenlerin görüşlerini önemsemiyor. Sistem, öğretmenlerin ihtiyaçlarını
görmezden geliyor. Sistem, öğretmenine sahip çıkmıyor. Sistem, öğretmenliği
meslek olarak görmüyor. Sistem, öğretmenliği sıradanlaştırıyor.
Özneyi yanlış mı kullanıyorum ne? Sistem yerine, sistem
içinde ama sisteme yabancı karar vericiler mi deseydim?
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz