Yahya Kemal o günleri ne kadar güzel özetliyor: “Biz ölülerimizle yaşarız.”
***
Türklerde ölüm her zaman yaşamla birlikte ele alınmış, ölümün bir yok oluş değil yaşamın devamı, bir yer değiştirme olarak algılandığı görülmüştür.
***
Bu o kadar kabul görmüş bir düşüncedir ki ölüm adlandırmalarında bile kök olarak aynı kaynaktan beslenmektedir. Ölüm öl kökünden türetilmiştir.
***
Öl, ıslak, yaş anlamına gelir. Bu anlamların her birinin su kaynaklı olması su yoluyla elde edilmesi, Ölmek fiilinin kök anlamının su olması, suyun da hayat anlamına gelmesi nedeniyle, ölümün anlamı hayat bulmak şeklinde ifade edilebilir.
***
Bu nedenle Türkler için ölmek, yeni bir hayata geçmek şeklinde anlaşılmalıdır. Yine Türklerde ölüm terimi yerine kullanılan diğer adlandırmalara bakıldığında, ölümün bir yok oluş değil, dünya değiştirme olduğu görülür.
***
Ölüm yerine kullanılan "kaybolmak", "yolunu kaybetmek", "kuş gibi uçtu" gibi diğer kavramlar, iki dünya arasındaki geçişi işaret eder. Ayrıca yüksek seviyedeki insanlar için ölmek fiili yerine uç, uça-bar-mak, kergek bol fillerinin kullanıldığı bilinmektedir.
***
Ölüm sonrası ruhun yaşamına devam ettiği inancı Eski Türklerin ölüm hakkında bir takım gelenek ve görenekler şekillendirmesine neden olmuştur.
***
Eski Türklere göre ölen yalnızca bedendir; ruhsal kişi ölümden sonra da öte dünyada varlığını sürdürmektedir.
***
Eski Türklerde ki bu inanç Şamanizm’deki “ruhlarla irtibat kurulması” inancı ve ritüelleriyle birleşerek başka bir boyut kazanmaktadır.
***
Ölünün öte dünyada hayat bulmasını sağlamak amacıyla ilgili birçok ritüel kanla ilişkili inançlara dayanmaktadır. Öyle ki can kanda bulunmaktadır…
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz