Gelin bugün, “siyasetin içinde hep var olan asalaklara, parazitlere ve virüslere” bakalım biraz..
Biliyorum, hemen hiç kimse bu tipleri sevmez güya..
Ama, “asalak, parazit ya da virüs” olanlar da, genelde bu “sevmeyenlerden” çıkar nedense..
“Süslü sözler” vazgeçemedikleri birer “maske”dir..
Hadi deşelim biraz..
…
Yalakalık öyle bir virüs ki..
- Erklerin dengesini bozar, raydan çıkarıp devirir..
- Politikacıların genleri ile oynayıp kimyasını değiştirir..
- Yaptırdığı hatalarla kişileri, “siyasi intihar”a kadar sürükler..
Dost görünümlü bu düşmanlar..
Menfaatleri adına, davranışlarının seviyesini “şaklabanlığa” düşürmekten bile kaçınmazlar..
İşin ilginç yanı ise..
Bu şarlatanların siyaset dünyasında her zaman yer bulmaları, ilgi görmeleri, iş yapabilmeleridir..
Hatta öylesine yer bulurlar ki; o siyasetçinin çevresini 3 kez çembere alırlar..
Maksat, “başkası yaklaşmasın”..
…
İşte bu tipler..
Amaçlarına ulaşmak için abartılı hürmet, süslü davranışlar, fiyakalı sözler ile karşısındakinin gözlerini öylesine boyar ve kimyasını bozar..
Bu parıltılı, aşırı ilgili, itibarlı yaşantı ile o kişilerin ruh hali değişir..
Ve ego patlamasıyla birlikte hatalar başlar..
Gerçekleri ve hataları süzemez hale gelirler..
Seçilmiş ya da atanmış kişi görevde olduğu sürece, bu riyakârlık oyununa devam ederler..
Onlar, iyi gün dostlarıdır..
Gemi su almaya görsün..
İlk terk edecek olanlar, bu yalakalardır..
…
Yapılması gereken şey nedir peki?
Siyasette kırdığınız insan sayısı, kazandığınız insan sayısından her zaman çok az olmak zorundadır..
Ve en önemlisi de; “kralın adamı olmak’’ değil, “adamın kralı” olabilmektir..
Bu tiplerden hangisi işinize gelir?
……………………
GONG
1961’e kadar Türkiye’de “Anayasa Mahkemesi” yoktu..
Adı lazım değil, geçenlerde CNN Türk’te kendini “Kemalist” olarak tanımlayan bir hukuk profesörü dedi ki;
“AYM’nin olmadığı bir ülkede demokrasiden ve hukuk devletinden söz edilemez..”
Demek ki; 1923-1961 yılları arasında bu ülkede demokrasi de yokmuş, hukuk devleti de..
“Kemalist”e bakar mısınız?
……………………….
CAHİLLİKTEN DAHA KÖTÜSÜ DE VAR..
Eskiden, cahil bilmediğini bilir ve ölçüleri içinde tartışırdı..
Son dönemde ise bilmediği konularda bile, inatla “ben bilirim” diyen “çoğu okumuş-üfürmüş” yarı cahil bir nesil yetişti..
Dedem, “yarı cahille tartışmaktan çekindiğini” söylerdi hep..
Ona göre, eğitimli insan bilmediği konularda “en iyi ben bilirim” diye iddia etmez ve ölçüsünü bilir..
Cahil de, bilmediğini bilir ve o da ölçülerinin içinde tartışır ve ikna olur, kabullenir..
Yarı cahil ise..
Yarım yamalak bilgileri ile insanları yanlış yönlendiren ve hep bilmişlik taslayan, dinlemeyen bir insan tipidir..
Bunlar; her şey bu kadar ortada iken, inatla kendi yalan-yanlış ve eksik düşüncelerinin gerçek olduğunu iddia ederler..
…
Farkındasınızdır..
Haberleşme ve bilgiye ulaşma olanaklarının çok daha kısıtlı olduğu cahillik dönemlerini geride bıraktık..
Şimdi yarı cahillik dönemini yaşıyoruz..
Merak ediyorum;
Bundan sonra araştıran, öğrenen ve ondan sonra konuşan nesiller yetiştirebilecek miyiz acaba?
Yoksa hep böyle “yarı cahil” mi kalacağız?
Ne dersiniz?
………………………..
TRAFİK
Unutmayın! Uyulan her trafik kuralının bir nedeni, uyulmayanın da bir bedeli vardır..
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz