O kadar gürültülü, o kadar kalabalık, o kadar biz olmadığımız bir hayat yaşıyoruz ki, hayatta aslolan şeyin mutluluk olduğunu unutuyoruz. Onca kariyer, onca spor, onca eğitim, saatler süren sınavlar, yıllar süren okullar ama hala özgüvensiz ve mutsuz bir şekilde hayatta yürümeye devam ediyoruz.
Zaman zaman sorguluyoruz bu hayatı, “Bana kim seçti, bu hedefi bana kim çizdi” diye. Sen muhtemelen anne ya da babandan onay almak için çırpındın zannettin ki ben onların gözüne girersem onların takdirini alırsam bu bana yeter diye düşündün ama olmuyor işte.
Anne babanın onayına ve takdirine hala ihtiyaç duymak seni başarıya ulaştırmıyor. Senin bunu ayırt etmen gerekiyor. Bir yere kadar evet kabul edilebilir ancak bir yerden sonra makas kırıp kendi yolunu çizmeye, kendi menzilini görmeye ihtiyacın var.
Yoksa “Kırk yaşına geldim, kendimi hiç başarılı hissetmiyorum” diyen, özgeçmişleri aldığı eğitim ve başarılarla dolu ama mutsuz insanlar oluyoruz. O yüzden hedefimiz, benim kendi yolumda ve kendi kriterlerimle başarılı olmaktır. “Başarı nedir” diye bana sorsanız evden koşa koşa gittiğin iş, işten koşa koşa döndüğün ev; mutluluk eşittir başarı, başarı eşittir mutluluk diyebiliriz.
Beni mutlu etmeyen başarıyı ne yapayım, beni başarılı hissettirmeyen mutluluğu ne yapayım. Varlığımı, duygumu, düşüncemi, yaratıcılığımı ortaya koyabildiğim, karşılığını da sevinçle bolca ve tam zamanında aldığım bir iş, koşa koşa döndüğüm bir ev; çocuklarım, sevdiklerim, evliysem beni seven bir eş, değilsem hayatımı renklendiren güzel insanlar ve ailem daha başka ne isteyebiliriz ki hayattan duamız dileğimiz bunları kaybetmemek elbet.
Ancak başarı ve güç, biraz para ile ilişkilendiriliyor günümüzde. Temelde çok para size özgürlük verir ama hayatın boyunca müstakil bir görüşün olmamış, müstakil bir düşüncen olmamış, müstakil bir duygusal yapın olmamış ve sana ne verildiyse onu yapmış ne getirildiyse onu beğenmiş bir insan isen çok para seni mutlu etmeyecektir.
Önce kişi kendini keşfedecek ki, o zaman kazandığın paranın hayrı olsun, o zaman özgürlüğünün bir tadı olsun, o zaman ilişkilerinin sana verdiği bir doygunluk olsun… Çünkü: en yumuşak yastık, müsterih bir gönüldür.
Hayata tamam oldu diyebilmek için nereden başlamak lazım önce bunun cevabını bulalım. Kendini ifade eden özgür bir varlık mutluluğu tadabilir. Durmak, geri çekilmek, susmak, içeri girmek, içeriye bakmadan dışarda istediğin kadar saraylar kur kendine, istediğin hayatı kur seni mutlu etmez.
Mutluluk içerden dışarıya doğru gelir, dışardan içeri girmez. Bunun bilincinde olmamız şart. Yumurtayı içerden kırarsan doğum, dışardan kırarsan ölüm olur bunun gibi düşünün. Benim kendimi içerden kırmam o acılı süreçlerden geçmem gerek, bunun içinde geri çekilme yalnız kalma ve sessizliği sevmem gerekir.
Başta da söylediğim gibi, o kadar kalabalık o kadar gürültülüyüz ki, bu dünya da kendi sesimizi duyamıyoruz. Bundan arınmak için doğanın içinde olmak doğa ile ilişkilenmek gerekiyor biraz felsefe, biraz okumak, biraz iç dünyana yatırım yapmak gerekiyor.
İşte o zaman daha mutlu, daha tatminkar, daha iç dünyanda huzurlu olmanın kapısını aralayabilirsin. Zamanın kıymetini bilmediğin sürece kolundaki saatin kıymeti yoktur. Satın aldığın arabadan mutlu oluyorsan ama gidecek yerin yoksa o arabanın sana getireceği mutluluk yoktur.
MUTLULUĞU YAKALAMAK ELİNİZDE
Sadece satın aldığın şeylerle mutlu oluyorsan, üzgünüm dostum sen daima bu hayatta sıkılacaksın. Sıkılma kavramı zaten olgunlaşmamış bir kişiliğin temel işaretidir. Çocuklar sıkılır, yetişkin bir birey sıkılmaz. Kendini meşgul edecek bir şeyler bulur, kendini geliştirir, çünkü artık bilgiye ulaşmak çok kolay. Dolayısıyla önce kendi parmak izinin olduğu kendi emeğinin içinde bulunduğu üreten bir dünya kurmalısın ki, kendine işte o zaman mutluluğu yakalarsın...
SÖZÜN ÖZÜ;
Eğer sadece satın aldığın şeyler seni mutlu ediyorsa, çok ciddi bir sorunun var demektir…
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz