Bu gün laf lafı açsın bakalım, konu nerelere gidecek, nereye dokunacak, nerede son bulacak. Biz yetmişler ve seksenler eskiyi de görmüş dijital çağı da yakalamış bir jenarasyonuz. Hatta o kadar sarıldık ki dijital çağa dünya artık parmaklarınızın ucunda…
Ben şimdi sizi biraz eskiye götürmek istiyorum izninizle... Evimize ilk ev telefonu geldiğinde ben ortaokul birinci sınıftaydım hatırlarsanız o zaman bizler de siyah önlükler vardı. O siyah önlükle mezun olanların eğitim konusunda çok şanslı olduğunu düşünüyorum.
Eti senin kemiği benim diye teslim edildik okullarımıza o dönem bilirsiniz. Dönelim ilk ev telefonu gören insanoğluna. Postaneye kayıt yaptırdık takriben bir yıl sonra çıktı telefon bize işte o dönemde ben ortaokul birinci sınıftaydım. Bir yıl yolunu gözlediğimiz telefon çıkınca tabi evde bir bayram havası estirdi herkes “hayırlı olsuna” geldi, ev doldu boşaldı.
Gelenlerle sohbetin konusu tabi telefon "Bizde yazıldık bakalım hayırlısı ile çıkacak " diyen komşularımız umutlarını kaybetmemişler, bekliyorlardı. Telefonu aldık ama numaramızı kimse bilmiyor, günlerce o kutudan bir ses gelmesini bekledik gelmedi sonra yavaş yavaş telefonu evine takılanlar çoğalmaya başlayınca numaralar alındı, verildi.
Numaraların yazıldığı küçük defterler ceplere girdi ve aktif telefon kullanımı başladı. Hatta hatırlar mısınız bilmem altın rehber diye bir rehber vardı herkesin numaralarının yazdığı özel kurumların ve şahısları bile numaralarını alfabetik sıraya göre bulma şansımız vardı. Hepimiz o altın rehberde kendine özel birilerinin numarasını aramıştır eminim.
Ben bahçe arası çocuğuyum yani Kırcami bölgesinde bilen bilir o bölgeyi ben bırakıp gideli yirmi yedi yıl oldu hala bir şey değişmedi nasıl bıraktım öylede kaldı. Kırcami içimizde bir yaradır. Bahçe arasında olunca tabi komşular arası telefon trafiği daha aktifti. Sosyalleştik dediysek yine de mahalleden çıkamadık yani uzun zaman...
Beşinci sınıfta kayıt olduğumuz telefon ,ortaokul birinci sınıfta çıkınca tabi benim tam ergen dönemlerime denk geldi. Ergen dediysem bizim gibi yetmişli senelerin çocukları ergenliğini de yaşamamış çocukluk ile büyüklük arasına sıkışmış bir zaman dilimi geçirmişlerdir, o dönem aslına bakarsanız adını bile koyamadığımız bir dönemdir.
Şimdi bu yazıyı okuyan o zamane gençlerinin gözlerinin önünden o zaman dilimi film şeridi gibi geçecektir ve küçük bir gülümseme yerleşecek gül çehrelerine. Çocuklar da ailelerde aslında o zamanlarda ergen nedir ergenlik nedir daha bilmiyorduk daha lugatımıza girmemişti.
Ne trip atabilirsin, ne bir şey isteyebilirsin elindeki imkanlar komşunun elindeki imkanlar kadardı ne fazlasını istemeyi düşünebilirsiniz ne de hayalini kurabilirsiniz. Çünkü sınırlarımız vardı, o dönemlerde bu kadar çokta her şeye ulaşılabilirlik yoktu.
İnternetin hayatımıza girmesi ile değişti algımız görgümüz, isteklerimiz sınırların dışına taştı. Tabi telefon ergen yaşlara denk gelince o dönem hatırlayın sekiz yüzlü hatlardan masallar dinlerdik evet bende masallar dinledim.
Telefon faturası gelince evdeki bayram havası matem havasına dönüştü. Tabi o kabarık faturanın sebebinin ne olduğu çok geçmeden ortaya çıktı ve bir hafta süren bir yüz kızarma dönemi yaşadım bir daha da tövbe ettim. Artık telefon sadece ihtiyaç dönemlerinde kullanılıyordu tarafımca.
Bu arada şunu da söylemeliyim atlamadan bu telefonların sonradan benim gibi faturaları katlayan ama lafta anlamayan gençler için kilitli olanı çıktı. Bildiğiniz o çevirmeli olan kısmını kilitliyor ve çevrilmesini engelliyordunuz. Onu da ilk amcamlarda görmüştüm. Anahtarlıkta artık bir telefon anahtarı da vardı ama kesin çözümdü gerçekten tek elde idi telefon kimse kullanamazdı. Çünkü; o kabarık faturalar o dönem bir çok ailenin kabusu olmuştu.
Tabi ben ortaokul üçüncü sınıfa giderken bize sessiz telefonlar gelmeye başladı. Sessiz derken ben dışında herkese sessiz yani ben açtığım zaman Cengiz Kurtoğlu, Ümit Besen, Devran Çağlar, şarkıları çalıyordu. Annem babam abim çıkarsa sessizce o telefon kapanıyordu. Ve bu sessiz telefonlar hep merak edilirdi.
Telefonsuz hayatta haberleşme aracı kibrit kutularıydı eğer bir kıza aşıksan ilgi duyuyorsan kibrit kutularına notlar yazılır evin önüne atılırdı. Mesaj yerine bazen ulaşır bazen o mesaj yanlış ellere geçer bazen de hiç ulaşmadan kaybolur giderdi. Ama birçok gencin yüreği o kibrit kutusunda atardı.
İşte telefon evlere girince o mesajlar bizim zamanımızda şarkılarla veriliyordu. Kapı önünden atılan notlar telefon sayesinde evlerin içine girmişti... Telefon bir kere çalarsa özledim, iki kere çalarsa evin önünden geçeceğim, üç kere çalarsa aynı yerde buluşalım şifrelerini eminim hepimiz kullandık.
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz