“Yeniden başlamaya gücün var mı” diye sordum. Sadece yüzüme
baktı. Bu yaştan sonra mı bütün bu yaşadıklarımdan sonra mı? Ne varmış senin
yaşadıklarında, dedim. Senin yaşadıklarının bu dünyada sadece senin başına
gelme olasılığı nedir, diye sordum. Dünya yüzünde başımıza gelen her şeyi yaşayan
binlerce insan var, dedim. Herkes senin gibi düşünüp bir köşeye çekilseydi nice
olurdu halimiz. Adeta bir yanlışlar dünyasındayız. Yeniyoruz, yeniliyoruz,
kırılıp dökülüyoruz ama yine de ayağa kalkıyoruz. Çünkü bu hayat başka türlü
yaşamaya anlam yüklemiyor, dedim.
***
Bu onu son görüşümdü. Giderken bir daha seans almaya
gelmeyeceğini biliyordum. Bazen gerçekten yeniden başlamaya gücümüz mü yetmez
yoksa nereden başlayacağımızı bilmediğimiz kocaman bir denklem haline mi gelir
başlamak? Sanırım bunun cevabını inanç kalıplarımızda aramamız gerekir
öncelikle. Her insan bir aileye doğar ve o ailenin yaşam biçimi içinde ilk
kalıplarını oluşturur. Henüz bir şey yaşamamışsınızdır ancak aileniz pek çok
yaşanmışlık içinde sağlam düşünce kalıplarına sahiptir.
***
Siz büyürken defalarca aile büyüklerinizden bu hikayeleri
dinlersiniz. Kendi hikayelerinizmiş gibi benimsemekten başka çareniz yoktur.
Defalarca duyduğunuz her şey sizin de gerçeğiniz oluverir. Bunları sorgulama
yeteneğiniz gelişene kadar asla sorgulamazsınız. Bu düşünceler hepimizde bir
konfor alanı oluşturur. Düşünsenize sizden önce bulunmuş cevaplar var ve siz
yeni cevaplar bulmak zorunda değilsiniz. Ta ki bir şeyler sizi rahatsız edene
dek.
***
Zamanla sizin de yaşanmışlıklarınız girer devreye.
Bildiklerinizle yaşadıklarınızın çelişmeye başlaması ya da bildiğinizi
düşündüğünüz şeylerin sizi yarı yolda bırakması bir düşünme serüvenine atıverir
sizi. İki seçenek vardır: konfor alanından çıkmak veya yaşadıklarınızı
bildiklerinize uyarlamak. Burada kimin kazanacağını söylememize gerek yok
sanırım. Kısa vadede bizi kurtaran ikinci seçenek olsa da uzun vadede konfor
alanını terk etmeyi öğrenmek en iyisidir.
***
Konfor alanından çıkamamak değişim korkusu olarak da
adlandırılabilir. Çünkü değişim ciddi bir emek ister. Çoğumuz bu emeği
verdiğimizde elde etme garantimiz yoktur. Çoğu insandan şu cümleyi duyarız:
Emeklerim boşa gitti. Nereden biliyoruz
boşa gittiğini? Yola çıkarken tam olarak
hedeflediğimiz şeyi elde edememek, emeklerimizin boşa gittiği anlamına gelir
mi?
***
Gelmemeli çünkü yola çıkarkenki bizle şimdiki biz arasında
ciddi bir değişim meydana gelir ancak bizim bütün dikkatimiz, sonuçta elde
edeceğimizde olduğu için bunu göremeyiz. Bunu sorgulayın kendi içinizde, belki
de bunu yaptığımızda yeni hedefleri de kendimize oluşturabileceğiz. Değişim
sürekliliği olan bir eylem.
***
Peki değişebilir miyiz? Farkında olmadan o kadar çok değişim
gösteriyoruz ki. Örneğin bir sabah kalkıyorsunuz her gün kahve içtiğiniz
bardağı bırakıp yeni bir kupaya yöneliyorsunuz. Saçınızı farklı tarıyorsunuz,
farklı renkte bir çorap giyiveriyorsunuz. İyi de bunlar değişim mi dediğinizi
duyar gibi oluyorum. Tabi ki değişim. Düşüncelerimiz de kıyafetlerimiz gibidir.
***
Nasıl ki eskiyen bir kıyafetimizi bir süre dolapta
beklettikten sonra atıveriyorsak düşüncelerimiz de eskir ve atılmaya hazır hale
gelir. Tek yapmanız gereken şey, kapının önüne bırakıvermektir. Ne kadar
kullandığımızın bir önemi yoktur artık. İşimize yaramayan, bizi bir yere
taşımayan her düşünce sırtımıza yüktür. Bırakın ki yüklerinizi hafifleyin. İşte
o zaman değişimiz de iyi yönlerini görmeye başlayacaksınız.
SON SÖZ
Dedim ya yeniden başlamak. Ne kadar zor gelse de insan zihni
her şeyi başaracak bir güçle evrilmiştir. Bu gücümüzü keşfedersek
yapamayacağımız hiçbir şey yok!
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz