Hayatın bir gazoz kapağı kadar kolay açılmadığı zamanlar
vardır. İstersiniz ama olmaz. Hayat sana sıranı bekle, der. Siz de sıranın size
ne zaman geleceğini bilmeden beklersiniz. Yanınızdakiyle arkadaş olmak
istersiniz aynı otobüs yolculuklarında olduğu gibi ama bir kafa selamından
öteye geçmez bağlantınız.
İşte tam da bu an, uflamalarınız başlar hayatla ilgili. Ben
kimim ve ne işim var burada. Bu sorular zihninizde apansız belirdiyse
kimliğinizle ilgili sorular da peş peşe yuvarlanmaya başlar. Neden bu dünyaya
gelmiş olabilirim, ne yapmalıyım ya da neyi yapmamalıyım?
***
Bazen bir dünya kullanım reçetesi olsa hiç fena olmaz
diyorum. Bir harita ya da. Düşünsenize hangi yol açık hangi yol tehlikeli.
Haritaya bakıp buluyorsunuz. Hiç yanlış yapmadan ilerliyorsunuz. Hayali bile
güzel diyorsunuz belki ama unuttuğumuz bir şey var: özgür irade. Elimizde
harita olsa dahi gitmek istediğimiz yön oysa biz yine de gidiyoruz.
İşte hayatın en güzel yönü de bu bence. Başınıza ne
geleceğini iyi ya da kötü bilmiyorsunuz. Sonunu düşünen kahraman olamaz,
derler. Doğrudur da. Filmleri izlerken bile aynı mantık devreye girer.
İçimizden bir ses esas oğlanın esas kızı kurtaracağını söylese de sonuna kadar
izler ve kurtulduğunu görmeden rahat edemeyiz. Düşünsenize her şeyi
bildiğimizi. Sırasını bekleyen figüran gibi hayatın da figüranı olmaktan öteye
geçemeyiz.
***
O yüzden dünyaya geliş amacımızı da bilemeyiz. Kimliğimiz,
bize bir şeyler anlatabilir. Nerede doğduğunuz, nasıl bir aileye mensup
olduğunuz, nasıl bir çevrede yetiştiğiniz… Bunları ufak tüyolar olarak
kullansanız bile biz daha özlekçi bir durumdan bahsediyoruz. Kendinizle ilgili
bir gerçekten. Nerede doğmuş olursak olalım sizin geliş amacınız değil
kendinizi var etme biçiminiz önemli olacaktır. Geriye dönüp baktığımızda
elimizdeki tek gerçek ne yaptığımızla ilgili olacak.
***
Peki kendimizi var etme biçimimiz, illa ki büyük puntolu mu
olmalı. Bu dünyadan sessizce gelip geçen ölümlülerden biri olamaz mıyız? Büyük
aşklar yaşayıp, muhteşem çocuklar yetiştirip bir de üstüne muhteşem işler mi
başarmalıyız? Alın bir yanılgı daha. Genetiğimize işlenmiş bir büyük işler
başarma, önemli olma arzusu yüzünden hayatı dar ediyoruz kendimize. İç sesimiz
asla bizi yalnız bırakmıyor bu zamanlarda sağ olsun. İçimizde başlıyor bir
koro: başarısızsın, başarı kim sen kim, neyi başardın ki şimdiye kadar…
***
İşte şimdi burada duralım. Başarı ve başarısızlığı
belirleyen kim? Aslında o da biziz. Dünyanın sekizinci harikasını yaratmak
zorunda değiliz. Kimsenin gözüne girmek zorunda da değiliz. Bizi biz olduğumuz
için seven insanların arasında kendimiz olma lüksünü yaşayabiliriz. Bunun için
tek gerekli olan iyi bir insan olmak. İyilik yapmak elimizden geldiğince.
***
Bizden güçsüzlere yardım etmek, sokak hayvanlarına yaşam
alanı sağlamak, insanları gerçekten dinlemek ve anlamaya çalışmak, sevecen
çocuklar yetiştirmek ve bu dünyada iyi insanların da olabileceğine dair algıyı
güçlendirmek. Bunlar bizi sıradan yapıyorsa, ki hiçbiri bilbordlara adımızı
yazdıracak şeyler değil, evet ben sıradan olabilirim hatta dünyayı bu
sıradanlık kurtarabilir. Milan Kundera’nın
da dediği gibi, ‘’ Sadece gerekli olan şey kıymetlidir ve sadece ağır olan
şey değerlidir.’’ Peki neden sıradanlık da değerli olmasın?
***
Uflamadan bir hayat sürdüremiyoruz belki. Zorlandığımız,
aşamadığımız yerler oluyor belki ama yine de bir geliş amacımız varsa o da
kendimizi en iyi versiyonumuzla var etmek bence. Tarih belki sıradan insanları
yazmaz ama biz ne yaptığımızı biliyorsak yeter diyorum. Keşke herkes iyilikle
sıradan kalmayı başarabilse…
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz