Hükümdarın birinin beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş. Bir gün bütün adamlarının hazır bulunduğu bir sırada:
- Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim. Çok dikkatli olun, Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum. Onun ölüm haberi beni kahreder der.
Günün birinde, her şeyin eceli gibi beyaz atın da eceli gelir. Ve beyaz at ölür. Hükümdarın adamlarında bir telaştır kopar. Kimse cesaret edemez ki, beyaz atın ölümünü hükümdara haber versinler. Seyis başı, düşünür taşınır, olacak gibi değil. Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da, böyle olsa da bizim kafa gidecek, der. Ve Seyis başı, hükümdarın huzuruna çıkar:
- Hükümdarım, der. Sizin beyaz at var ya!
- Evet der, Hükümdar. Seyis başı:
- O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor, der. Hükümdar :
- Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!..
Seyis başı:
- Aman hükümdarım! Ben demedim, siz dediniz der ve kafayı kurtarır.
Asla unutmayın; Söyleme şeklimiz bir çok şeyi değiştirir.
Sözün ve iletişimin büyüsüne inanın…
Son 15 gündür türlü felaketler yaşadık yangınlar, seller, depremler (Allah bunları aratacak dert vermesin) ve bu felaketlerle uğraşırken mücadele ederken gördüğümüz tek şey çirkin bir üslupla durmadan bağıran ve eleştiren insanlardı…
Kimse ile sağlıklı iletişim kurmayan ne dediği belli olmayan kaliteli bir iletişimin en büyük katilleri olduk net…sözün büyüsü ve onu söyleme şeklimiz hayatlarımızdan hükümdarın atı gibi dört nala kaçtı gitti… Sosyal medyalarda, televizyonlarda radyolarda eş dost masalarında toplum olarak durmadan derdimizi bağırarak anlattık…
Düşünüyorum bağırınca haklı mı çıkıyor insan? Ya da bağırınca güçlü mü gözüküyor? Hayır; bağırmak hiçbir zaman insanı ne güçlü, ne haklı göstermez bağırınca aklımızda kalan tek şey çirkin surat ifadeleridir…
Ağaç yandı bağırdık, hayvanlar telef oldu bağırdık, yüzlerce, binlerce canlı ve insanların evleri hayatları yandı ve biz sadece bağırdık… Çocuklarımızdan düşünelim birde; onlarla tatlı tatlı konuştuğumuzda tamam anneciğim tamam babacığım diye cevap alırız ama bağırdığımızda sadece korkar ve hiçbir dediğimizi duymazlar…
Bağırmak yerine söyleme tarzımızı değiştirsek, sıkıntılarımızı ya da eleştirilerimizi sakin sakin yapsak nezaketin gücüne inanarak nezaket dilini sanattan, siyasete, özel hayatımızdan, topluma kadar herkese yaysak fena mı olur…
Ülke bir anda Pazar yerine döndü sanki her taraftan ayrı ayrı bağıran insanlar görüyoruz peki çözüm üretiyorlar mı kesinlikle hayır… Bağırmak deyince aklıma büyük usta Necip Fazıl Kısakürek geliyor istemsizce…
Diyor ki üstad;
Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu?
Kıymetli mali olanlar bağırmaz.
Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir.
Popçular, folkçular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor.
Ama Dede Efendi'yi okuyanlar bağırmıyor.
İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur.
Necip Fazıl Kısakürek
Kalın sağlıcakla…
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz