Her düşüş, içimizdeki şeffaf ümitlerimize ekmek su gibi oluyor. Düştükçe, yeniden sağlam ayakkabılarımızı giyip, hayatın güzelliklerini yakalayabilmek adına yeniden başlıyoruz adeta.
Her sabah, doğmuş bir güneşe uyanıyoruz. Çoğumuz farkında bile değiliz bu mucizenin. Oysa bir gün deseler ki; yarın güneş son kez doğacak. İşte o zaman üzerimize aydınlık saçan güneşin kıymetini bilebiliriz. İnsanın fıtratı gereği, hep ulaşılmazı gönlüne yerleştirir birçok evrede.
Mutlu olabilmek becerimizle, mutlu edebilme becerimiz birleşirse, ancak o zaman gerçek mutluluğu yayarız evrene. Hayatı seven birisi, kendisi gibi hayatı seven biriyle hayat verebilir ancak. Yaşam enerjisini kaybetmiş bir insana, yeniden hayat vermek k olay şey değil.
Asıl önemli nokta burada başlıyor aslında. Biz de çoğu zaman yaşam enerjimizi kaybediyoruz. Hayatın son evresine gelmiş gibi hissediyoruz kendimizi. Tıpkı; elinden oyuncağı düşüp kırılan bir çocuk gibi.
İnsan, kendisine adanan şeylere minnet duyar. Kendimizi eşimize, çocuklarımıza, dostlarımıza, sevdiklerimize, işimize adarız. Gönlümüze güç olan en büyük etkendir bu sevgi.
Neye sevgi duyarsanız, o sevgi sizin duygu evreninizin yöneticisi olur. Gönlümüzü; sevgi duygusu telkinler. Kazançlarımızda, kayıplarımızda, kısacası hayata karşı verdiğimiz mücadelede; biz farkında olmasak da birçok önemli seçimi sevgi duygumuz yaptırır bize. Sevgi; gönüllerin yönetici gezegenidir.
Yapıcı olan gönüller, yıkıcı olan her şeyi yapıcı yapar. Gönül gözüyle bakabilmek, bir kayaya bile can verebilir. Sen gönlünü güzel sularla yıka, edep gibi, ar gibi, iç huzuru gibi, kalbinle savaşmanın yolunu bilirsen, seni ileriye taşıyacak olan kalbindi; kalbine yenik düşersen, çöktüğünde kalkamazsın.
Sevgi duygun eksilirse, güçlü olamazsın, güçlü olamadığın zaman, yaşam serüvenin durma noktasına gelir. Hüzünlü anlar da coşkulu anlar da bizim için. Yaşam tekdüze gitmez, sen ona tekdüze sevgiyle gidersen, o sana çeşitli sevgi sürprizleriyle gelir. Neye kucak açarsan, o karşılar seni.
Biz bu noktada kendimizle savaşmayı geri plana atıyoruz. Hazır mutlulukların üzerine konmak istiyoruz bazen. İnsanoğlu yapısı gereği sabırsız. Fakat sabırla sulanan ağacın meyvesi, daha tatlı olur. Üşenme, emek emek sula gönlündeki duyguları.
Can verecek onlar yaşamına, güç olacak sana dayanak olacak. Soğuk kış gecelerini, güneşli baharlara eriştirecek. Sen yeter ki sula gönlünü huzur ile…
Nasıl ki gecenin karanlığına doğan bir ay ışığı, perdenden süzülerek odanı aydınlatıyorsa; hüzünlerinin üzerine doğan mutluluklar da senden ay ışığı gibi süzülerek konar yüreğine yaşamını arındırır karanlıktan. Üstelik sen farkında olmadan yapar bunu…
Sen yeter ki, at hüzünlerini. At derken; buruşturup atma, fırlatır atar gibi atma demeyi elden bırakmamak lazım. Biz insanlar hüzün deyince on adım uzaklaşıyoruz her şeyden oysa hüzünler de, yüreğiniz çorbaysa, hüzünler onun tuzudur.
Tuz çorbaya tat verir. Lezzetine lezzet katar. İnsanın duyguları da böyle değil midir. Bize ait olan her şey öyle değerli ki. Kıymetini bilebilmek gerek. Hüzünlerden korkarak onlardan kaçarak değil onlarla huzurla yaşamayı bilmek gerek. Hüzünler olmasa mutluluğumuzu can damalarımızda hissedemez olurduk.
Yaşamında karşılaştığın her detay sadece iki döngüdür, birincisi; ya kaybettiğin umutlarına ışık olarak doğup yeniden can verir, ya da sarıp sarmaladığın umutlarına son verir. Yine senin bakış açın, söz geçiremediğin duygularına yön verdiğinde, bir başınalık ya da kalabalıklar içinde yalnız kaldığın çığlıklara yol açar. Kaçınılmaz olur yalnızlık senfonin..
İçinde yaşadığın her sarsıntı, yıkılan her duygun yeni başlangıçları selamlamandır aslında. Ne derece bunu fark edebilir ki insan. Aceleci davranıyor gönlümüz, yön veremiyor karşı koyamıyoruz. Olsun diyor, hep olsun hemen olsun, mutlaka olsun.
Olsunlar ile savaş halinde her zaman içimiz… Oldurabilmek için sarf ettiğimiz çabalar ne derece etkili, tartışılır. Gönül işte. Duygu işte. Olmuyor, söz geçmiyor. Yapma diyorsun yapıyor, gitme diyorsun peşinden, koşar adımlarla gidiyordur diyorsun o iyice hızlanıyor.
GEÇİCİ 'SEN'
Yaşamının her ayrıntısında her noktasında kuşatıyor seni gönlün. Öyle anlar olur ki, kendine yabancılaşırsın. Yabancı olduğun duygularla buluşur, yeni bir sen çıkar içinde. Geçici sen oluşturursun ömrünün bir bölümüne. En zoru da bu ya. Karanlık bir gecenin tam ortasında muma doğru yürümek gibi bir şey. Mum belki de en son bıraktığın yerde değil. Ayağını sehpaya çarpmayacağının garantisi yok öyle değil mi?
GÜNÜN SÖZÜ
Hayat; bir sonraki saniyenin garantisini vermiyor…
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz