Her şeyden haberdarız. Kimin nereye gittiğini, ne yediğini, ne düşündüğünü, ne hissettiğini, neye ilgi duyduğunu anbean biliyoruz. Peki, bu gerçekten bir özgürlük mü, yoksa fark etmeden içine hapsolduğumuz modern bir kölelik mi?
Sosyal medya, hayatımıza bir anı defteri, dünyayı küçülten bir araç olarak girdi. Ancak zamanla, anılarımızın altında ezilmenin bir parçası olduk. Günün her anında bildirimlere bakıyor, paylaşımlara yetişmeye çalışıyor, algoritmaların yönlendirdiği içeriklerle zihnimizi dolduruyoruz. Sabah uyanır uyanmaz telefonumuza uzanıyor, gece gözlerimiz kapanana kadar ekran kaydırıyoruz. Özgürlüğümüzü artırması gereken teknoloji, aslında bizi birer dijital mahkûma çevirmiş durumda.
Daha da kötüsü, sosyal medya sadece zamanımızı değil, psikolojimizi de kontrol ediyor. Beğeniler, yorumlar, paylaşımlar üzerinden onaylanmaya ihtiyaç duyuyoruz. Bir şey paylaşmadığımızda sanki görünmez oluyoruz. İnsanlar, sosyal medyada nasıl görünmeleri gerektiğine o kadar odaklanıyor ki, gerçekte nasıl hissettiklerini unutuyorlar. Özel hayatın gizliliği diye bir kavram neredeyse kalmadı. Eskiden sadece yakın çevremizin bildiği detaylar, şimdi herkesin görebileceği bir vitrine dönüşmüş durumda.
Bu noktada asıl soru şu: Biz sosyal medyayı mı kullanıyoruz, yoksa sosyal medya mı bizi kullanıyor? İletişim kurmanın ve eğlenmenin bir aracı olması gereken platformlar, hayatımızın merkezine yerleşti. Yani dijital dünyada görünür olmak adına gerçek hayatta kayboluyoruz.
Belki de arada bir durup düşünmek gerek. Sosyal medyayı nasıl kullanıyoruz? Onun bizim üzerimizdeki etkisini ne kadar farkındayız? En önemlisi de, elimizdeki telefonu bırakıp hayatın gerçek anlarına ne kadar zaman ayırıyoruz?
Özgürlük, her şeyin içinde olmak değil; neyin içinde kaybolduğumuzu sorgulayabilmekten geçiyor.
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz