Türk Dil Kurumu'nda insan; “Toplum halinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve
konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayıp bulguları sonucunda
değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı” ifadesiyle tanımlanmaktadır. Biyolojik, fizyolojik ve sosyo
kültürel yönleri olan insan; bütün bunları, bölünmez bir bütünlükle müteşekkil eder.
Aile kurar, bu sayede topluma katılır. Doğadaki kaynakları kullanırken, ölçüyü
aşmamak için kurallar koyar. Bu sayede hukuku oluşturur. Bu sirkülasyon ise
devlet oluşumunu tetikler. Ancak temel motivasyon bellidir: Yaşamak.
***
Bu sirkülasyonun devamlılığı esnasında, insanı toplumdan ve
en önemlisi hayattan tecrit edebilecek durumlar yaşanabilir. Buna göre; hukuk
nezdinde verilecek reaksiyon ise toplumun oluşturduğu isteğin sabite
dönüşümünden ibarettir. İşte bunun belirli bir kural, usuller çerçevesinde sabit
şekilde gerçekleştirilmesine ise ölüm cezası adı verilmektedir.
***
Kanun makamlarınca suçu belirlenmiş “kesinleşmiş” olan
birey üzerinde uygulanan ölüm cezası ise insan vücudu üzerinde uygulanarak
infaz edilmektedir. Bugün ile yarına doğrudan ve de dolaylı etkisi oluşur, hukuka
ve adalete olan güven ile suç işlemeye karşı çekinceyi sağlar. Toplumsal
vicdanı zedeleyen ve mahkum için ölüm etkili ve gelecek suçlar için caydırıcı
niteliğe sahip bir yaptırımdır.
***
Türkiye’de
ise ölüm cezasına mahkumiyet; geçmişten bugüne, İstiklal Harbindeki TBMM
Hükümetinden Kenan Evren’in Cumhurbaşkanı ve Turgut Özal’ın başbakan olduğu
döneme kadar devam ettirilmiştir. Süregelen
bu 64 yıllık dönemde; meclisçe onaylanıp ve infazı nihayetlendirilen ölüm
cezası kararı sayısı 712'dir. Son ölüm cezasının infazı
ise 25 Ekim 1984 yılında gerçekleştirilmiştir.
***
Sonrasında
ise mahkemeler bu infaz türü ile alakalı olarak hükmetse de gerekli onay
kanunları meclisten çıkarılmamış, mevzuatta yeterli ve gerekli değişikliklerin
yapılması beklenmiştir. Örneğin 12 Nisan 1991 tarihinde Terörle Mücadele
Kanunu’nun geçici 4. Maddesi uyarınca öngörülen şartla salıverme yöntemi ile
gerçekleştirilen af sebebiyle 500 ölüm cezası dosyası ise hapis cezasına
çevrilmiştir.
***
Konu
kapsamında 3 Ekim 2001 tarihinde kabul edilip 17 Ekim 2001’de yürürlüğe giren
Anayasa değişikliği ile Anayasanın
38'inci maddesine “savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları hâlleri
dışında ölüm cezası verilemez” şeklinde bir fıkra eklenerek idam cezası
ilga edilmek istenmiştir. 3 Ağustos 2002'de “savaş ve çok yakın savaş
tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar hariç” şartı ile kaldırılmıştır.
***
15 Ocak
2003’te; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Nolu Protokolü Türkiye
Cumhuriyeti tarafından kabul edilmiştir. İlgili protokolün en temel dayanağı
ise “idam cezası hiçbir şekilde uygulanamaz” olduğudur. Bunun akabinde
ise 7 Mayıs 2004 tarihli 5170 sayılı kanunla birlikte Anayasa’dan ölüm cezası
ile ilgili madde ve ifadelerin çıkarıldığını görmekteyiz. Nihayetinde ise 14
Temmuz 2004 tarihli 5218 sayılı kanunla birlikte; ölüm cezalarının ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına dönüşümü sağlanmıştır. Böylece Türk hukukundaki ölüm
cezası infazı süreci ise bu noktada sonlanmıştır.
***
Bütün bu usul
ve esaslar; insanın doğada var olabilmesi, var olurken sosyal sözleşme yoluyla
toplum oluşturup, toplumun egemenliğindeki baskın bir konsensüsla kurallar
doğurabilmesine dayanmaktadır. Peki birey; sahip olduğu yaşam hakkını, bu
sosyal sözleşmeden doğan egemenliğe hak devri ile gerçekleştirmiş midir? Ya da
toplumdaki herhangi birini şekil ve usullere göre konsensüsla öldürme hakkı
tanınmışsa, kişinin aynı şekil ve usullerce kendi kendini öldürme hakkı olmalı
mıdır?
***
En temeli de;
suçun kesinleşme şartları değişir ve bir bulanıklık oluşursa kesinleşmeye
dayalı ölüm cezası infazının hasarı nasıl toparlanabilir? Bütün bunlara rağmen
kalabalıkların söylemine, gündemin şehvetine kapılıp çeşitli sloganlar
atabilirsiniz.
Ancak aksi ve
haksız halde; tek bir yaşam ve kayıp, burada sessizlik bir yere vardırmaz. Emin
misiniz?
12.05.2025 - 00:13
05.05.2025 - 00:19
28.04.2025 - 00:04
20.04.2025 - 09:00
13.04.2025 - 09:00
06.04.2025 - 09:00
30.03.2025 - 09:00
23.03.2025 - 09:00
16.03.2025 - 09:00
09.03.2025 - 09:00
02.03.2025 - 09:00
23.02.2025 - 09:00
16.02.2025 - 09:00
10.02.2025 - 09:00
02.02.2025 - 09:00
26.01.2025 - 09:00
21.01.2025 - 09:00
12.01.2025 - 09:00
05.01.2025 - 09:00
29.12.2024 - 09:00
15.12.2024 - 09:00
08.12.2024 - 09:00
01.12.2024 - 09:00
17.11.2024 - 09:00
10.11.2024 - 09:00
03.11.2024 - 09:00
27.10.2024 - 09:00
20.10.2024 - 09:00
13.10.2024 - 09:00
06.10.2024 - 09:00
29.09.2024 - 09:00
22.09.2024 - 09:00
15.09.2024 - 09:00
08.09.2024 - 09:00
01.09.2024 - 09:00
25.08.2024 - 09:00
20.08.2024 - 09:00
12.08.2024 - 09:00
04.08.2024 - 09:00
28.07.2024 - 09:00
21.07.2024 - 09:00
14.07.2024 - 09:00
07.07.2024 - 09:00
30.06.2024 - 09:00
23.06.2024 - 09:00
19.06.2024 - 09:00
09.06.2024 - 09:00
02.06.2024 - 09:00
19.05.2024 - 09:00
12.05.2024 - 09:00
05.05.2024 - 09:00
28.04.2024 - 09:00
21.04.2024 - 09:00
14.04.2024 - 09:00
10.04.2024 - 09:00
07.04.2024 - 09:00
01.04.2024 - 09:00
24.03.2024 - 09:00
17.03.2024 - 09:00
10.03.2024 - 09:00
03.03.2024 - 09:00
25.02.2024 - 09:00
12.02.2024 - 09:00
06.02.2024 - 09:00
BİR CEVAP YAZ
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir