Otizm, kelime anlamı olarak “bireyin kendi içine kapanması” ya da “içe yöneliklik” şeklinde tanımlanmakta ve 1943 yılında Kanner tarafından 3 yaş altındaki çocuklarda olduğu saptanan, yaşam boyunca devam eden ancak etiyolojisi henüz belirlenememiş bir rahatsızlığa işaret etmektedir (Töret ve ark., 2014).
***
Günümüzde ortalama 44 çocuktan 1’i otizm tanısına sahiptir. Temelde davranım bozuklukları ve sosyal etkileşim/iletişimde görülen sorunlar ile karakterize, gelişimsel bir bozukluk olarak tanımlanan otizmde; göz kontağı kurma, sosyal iletişime geçiş eksikliği, uzun süreli konuşmaya devam edememe, sözel ve sözel olmayan etkileşimlerde yaşanılan iletişim eksikliği gibi sorun alanları tanımlanmaktadır (Güleç, Kırcaali, & Uzuner, 2009).
***
Belirtiler genellikle ismiyle seslenildiğinde bakmama, söylenileni işitmiyor gibi davranma, yakınlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermeme, dönen eşyalara odaklanarak sabit kalma gibi normal kabul edilmeyen davranışlardır. Önemli alanlardan bir diğeri, insanların temel duygularını temsil eden yüz ifadelerini (korku, endişe, sevinç vb.) anlamakta yaşanan güçlüklerdir (Töret ve ark., 2014).
***
Bu sorunları aşmak için attıkları adımların olumsuz sonuçlanması durumunda (edinilen olumsuz tecrübeler sonucunda) yeni girişimlerden çekinerek, girişkenlik eğilimlerini saklamaya yönelebilirler. 1995 yılında Baron-Cohen tarafından yayımlanan kitapla psikolojiye kazandırılan “Zihin Kuramı”nda yukarıda aktarılan durumları destekleyen önemli bulgular verilmiştir (Özdemir, 2007).
***
Yaşadıkları sorunların yanı sıra, otizm tanısına sahip bireyler üst düzey matematiksel, sözel ve görsel zekaya sahip olabilmektedirler. Dünya tarihinde otizm tanısına sahip olup, önemli izler bırakan insanlar vardır. Beethoven, Kafka, Nietzsche, Einstein, Tesla, Edison, Mozart, Newton, Van Gogh ve Austen gibi isimler de buna örnek olarak gösterilebilir.
***
Sık sık andığımız bu isimler, sıradan bir yaşam sürmek yerine, sıra dışı eserler bırakmayı başarabilmişlerdir. Tüm bu başarıların ardında yatan sebebin çevrelerinden gelen bu güven duygusu ile alakalı olduğu düşünülebilir (Güleç, Kırcaali, & Uzuner, 2009). Belki de doğru yönlendirmeler yapılmasa, bu kişilerin tarihte bu derece önemli izler bırakmaları mümkün olmayacaktı.
***
Bu yüzdendir ki, otizmli bireylerin hayata alışabilme, topluma karışabilme ve girişim gösterebilme özellikleri bizler tarafından yok sayılmamalıdır. Gerekli desteklerin verilmesi durumunda oldukça başarılı işlere imza atabilirler (Güleç, Kırcaali, & Uzuner, 2009).
***
SON SÖZ
Örnekler de bu söylemleri destekler niteliktedir. Otizm, bizleri onlardan ayırmamalı, onları bizden uzaklaştıran bir sorun olmamalıdır. Farkınızın farkındayız ve siz farklıysanız, biz de farklıyız. 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü.
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz