Elitizmin tarihi, Antik Yunan’a kadar uzanır. Devletlerin
seçkinler tarafından yönetilmesi gerektiğini savunan bu düşünceyi, Platon,
Aristo, Farabi, Ortega gibi pek çok düşünür desteklemiştir. Bu düşünürler,
ülkenin gerçek filozoflar ve elitler tarafından yönetilmesi gerektiğini
savunmuş, elitlerin sadece akrabalık bağıyla değil, kendi entelektüellikleri ve
yeteneklerinin neticesinde elit sayılmaları gerektiğini belirtmişlerdir.
Elitizm, anti-demokratik bir yönetim biçimidir. Ancak, ilerici ve siyaseti
yorumlama becerisine sahip elit filozoflar yönetseydi, nasıl olurdu diye
tartışılabilir. Bugün irdeleyeceğim konu, elitizmin günlük yaşamımıza evrilmiş,
siyasetten bağımsız halidir.
***
Toplumda elitizme dair sıkça yanlış bir algı vardır:
“Elitler halktan kopuk, kibirli insanlardır.” Oysa gerçek elit, kibirli değil,
seçicidir. Her ortama girmez, her insanla dost olmaz, herkesin seviyesine
inmez. Çünkü bilir ki, seviyesini düşürdüğünde kendine kattığı değeri de
kaybeder. Birçok insan, üstün niteliklere sahip birini gördüğünde kendisini
eksik hisseder. Bu eksiklik hissi, hayranlığa dönüşebileceği gibi kıskançlık ve
nefrete de yol açabilir.
***
Ne yazık ki, çoğu zaman ikinci seçenek daha ağır basar.
İnsanlar, elitlerin toplumdan ayrıcalıklı olması gerektiği fikrini hazmedemez;
çünkü içten içe “Ben de onlar gibi olmalıyım” demek yerine, “Onlar da bizim
gibi olmalı” demeyi tercih ederler. Sıradanlığı yüceltir, vasatı kutsar ve
üstün olanı küçümsemeye çalışırlar. Bu durum, özellikle popülist söylemlerle
beslenen toplumlarda daha da belirgin hâle gelir. Çünkü popülist anlayış,
insanlara “Sen olduğun gibi harikasın, değişmene gerek yok” diyerek onların
gelişmesini değil, olduğu yerde kalmasını teşvik eder. Oysa elitizm tam tersini
söyler: “Kaliteli olmak için çaba harcamalısın, vasata razı olamazsın.” İşte
tam da bu yüzden elitler sevilmez. Çünkü toplumun büyük bir kısmı, bu çabayı
göstermek yerine en kolay yolu seçer: Elitlere saldırmak.
***
Elit olmak, kendini toplumdan soyutlamak değildir; aksine
toplumu ileriye taşıyan kişi olmaktır. Elitizmi savunanlar, toplumun her
kesimiyle eşit şartlarda olmaları gerektiği fikrine katılmazlar. Çünkü bu,
kaliteyi düşürmek, farklılıkları yok saymak ve gelişimi sekteye uğratmak
demektir. Ancak geniş kitleler, bu tavrı kibir olarak algılar. Oysa elit olmak
kibirli olmak değildir, sadece seçici olmaktır. Gerçek elitler herkese iyi
davranır ama herkesle aynı sofraya oturmaz. Herkese saygı gösterir ama herkesin
fikirlerini ciddiye almaz.
***
Toplumun doğasında bir hiyerarşi vardır. Herkes eşit yeteneklere,
bilgiye ya da görgüye sahip değildir. Bu yüzden, bazı insanlar doğal olarak
daha üst seviyeye çıkar, yani elitleşir. Ancak elit olmak sadece maddiyatla
ilgili değildir; kültürel bir birikimi, zarafeti, bilgeliği ve incelikli bir
yaşam tarzını da gerektirir. İşte tam da bu noktada, elitlerin en büyük sınavı
başlar: Alt tabakayla gereğinden fazla iç içe olmak. Bunu söylemek kaba
gelebilir ama gerçek şu: Tabakalar arasındaki farklar, insan doğasının
kaçınılmaz bir sonucudur. Elitler, kendilerini geliştirmek için yıllarını
harcar, ince zevkler edinir, doğru konuşmayı, doğru yemeyi, doğru giyinmeyi
bilir. Alt tabaka ise bu inceliklerden uzaktır ve çoğu zaman, onlara hasetle
yaklaşır.
***
Haset, insanın içten içe kendini yetersiz görmesiyle ortaya
çıkar ve bu da nefrete, dedikoduya, hatta doğrudan saldırganlığa dönüşebilir.
Bu yüzden, elit biriyseniz alt tabakayla gereğinden fazla iç içe olmamalısınız.
Herkesle dost olamazsınız çünkü herkes sizinle aynı değeri taşımaz. Üstelik
nezaketinizi zayıflık olarak görüp sizi kendi seviyelerine çekmeye çalışırlar.
Oysa elit olmanın doğası gereği, mesafe her zaman korunmalıdır. Yanlış
anlaşılmasın, insanlara tepeden bakın demiyorum. Ancak bulunduğunuz seviyeyi
korumak için kendinizi herkesin arasına karıştırmamanız gerektiğini söylüyorum.
Lüks restoranlar varken vasat mekânlarda yemek yemek, kaliteli insanlar varken
nobranlarla vakit geçirmek, zarafet varken basitliğe yönelmek size hiçbir şey
kazandırmaz.
SON SÖZ
Eğer elit biriyseniz, bilginizle, görgünüzle ve hayat tarzınızla
parlıyorsunuz demektir. Parlak bir taş çamurun içine düşerse değer kaybetmez
ama çamurdan da temiz çıkamaz. Unutmayın, herkes aynı sofrada oturamaz.
10.05.2025 - 00:25
17.04.2025 - 09:00
05.03.2025 - 09:00
03.01.2025 - 09:00
20.12.2024 - 09:00
02.12.2024 - 09:00
02.11.2024 - 09:00
04.10.2024 - 09:00
28.08.2024 - 09:00
27.08.2024 - 09:00
08.08.2024 - 09:00
18.07.2024 - 09:00
27.06.2024 - 09:00
24.05.2024 - 09:00
12.05.2024 - 09:00
03.05.2024 - 09:00
29.04.2024 - 09:00
25.03.2024 - 09:00
07.03.2024 - 09:00
23.02.2024 - 09:00
22.02.2024 - 09:00
03.02.2024 - 09:00
29.01.2024 - 09:00
16.01.2024 - 09:00
06.01.2024 - 09:00
30.12.2023 - 09:00
22.12.2023 - 09:00
BİR CEVAP YAZ
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir