2015-2019 yılları arasında İngiltere’de doktora çalışmaları yaparken tez konumla ilgili veri toplamak için Japonya’ya gitme fırsatım oldu. 2011 senesinde Japonya’da meydana gelen Fukuşima nükleer santral kazası üzerine olan tez konum için 2017 yılında Japonya’ya gittim.
Japonya, Avrupa’dan uzak olması, İngilizce konuşma oranının düşük olması, yemek kültürlerinin bizimkinden tamamen farklı olması ve kullandıkları farklı alfabeden dolayı endişe duyarak gittiğim bir ülke oldu.
Tokyo’ya indiğimde havalimanında çalışanların güzel yüzlülüğü tedirginliğimin bir nebze azalmasına katkı sağladı. Tokyo’yu gezdikçe Japonya’yı, Japon halkını ve onların yaşam tarzını keşfetmem, kısa süre içerisinde tedirginliğimin bir anda sempatiye dönüşmesini tetikledi.
Japonya’ya gittiğimde beni etkileyen ilk şey, Tokyo’nun çok kalabalık ve insan yoğunluğunun fazla olduğu bir kent olmasına rağmen, sokaklarının bir evin içi kadar temiz olmasıydı. Tokyo, dünyada nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu metropollerden bir tanesidir.
37 milyon insana ev sahipliği yapan Tokyo’da nüfus yoğunluğu kilometre başına yaklaşık olarak 6 bin kişidir. Bu kadar yüksek nüfusa ev sahipliği yapan Tokyo’da insan ve evsel atıkların olmadığı caddeleri görmek şaşkınlık verici bir durum olarak tanımlanabilir.
Tokyo sokaklarının temiz olmasını ya da insan atıklarının olmamasını ilginç kılan nokta ise Japonya’daki sokaklarda çöp kutularının bulunmamasıdır. Dünyanın tüm büyük metropollerindeki kamusal alanlarda atıkların atılması için çöp kutuları bulunmaktadır.
Aksi durumda insanlar çöplerini yere atabilir ve bu durum çevresel kirliliği tetikleyebilir. Fakat Tokyo’da çöp kutuları bulunmamaktadır. Buna rağmen Tokyo sakinleri çöplerini ya da atıklarını kamusal alanlara bırakmamaktadır. Japon halkı kamusal alanlarda yediği ya da içtiği ürünün atığını ya elinde taşımakta ya da çantasına koyarak evine götürmektedir.
Japonların kamusal alanlarda temizliğe verdiği önemi katıldığım bir festivalde daha iyi idrak edebildim. Japonların milli bir bayramı kutlamak için kamusal alanda organize ettikleri bir etkinliğe katılma şansım oldu. Tüm halka açık olan bu etkinliğe katılan gruplardan bir tanesi, Japon mafyası olarak bilinen “Yakuza” idi.
Vücudunun her tarafına dövme yapması ile bilinen Yakuza mensupları, eğlencenin tozunu biraz aşırıya kaçırdıklarında içtikleri içeceklerin cam şişelerini kırmaya başladılar. Fakat bu eylemden çok kısa bir süre sonra, toplumda korku oluşturan Yakuza mensupları el birliği ile kırdıkları cam şişeleri temizlemeye başladılar.
Ülkenin en büyük illegal yapılanmasının kamusal alanlarda çevre temizliğine önem vermesi, Japon toplumunda temizliğin ne kadar fazla önemli olduğunu göstermekteydi.
Tokyo’nun sokaklarında gördüğüm bu temizliği dünyanın başka başkentlerinde/metropollerinde denk gelmedim. Uzun dönem yaşadığım Londra, Paris, Bangkok, Jakarta ve İstanbul gibi dünyanın en turistik ve kalabalık metropollerinde çöp kutuları olmasına rağmen, insan atıklarını sokakların ve caddelerin her tarafında görmek mümkündür. Çünkü temiz çevre konusunda Japonya’daki gibi toplumsal bilinç diğer ülkelerde maalesef yeterli düzeyde değildir.
ÖĞRENMEMİZ GEREKENLER
Kamusal alanlar tüm insanların ortak yaşam alanlarıdır. Temiz kentlerde yaşamak herkesin ve her canlının hakkıdır. Kentlerin daha yaşanabilir mekânlar olabilmesi için tüm insanlara görevler düşmektedir. Bu görevlerden bir tanesi çöplerimizi ya da atıklarımızı ne olursa olsun yerlere atmamaktadır. Nasıl ki evimizdeki atıkları evin ortasına atmıyorsak, kentlerdeki kamusal mekânlarda da aynı hassasiyeti gösterebilmemiz gerekir. Bir kentin temiz olması, o kentte yaşayanların bilinçli ve sorumluluk sahibi olduğunun göstergesidir.
© Copyright © 2022 Lider Gazete, Sitemizde bulunan yazı, video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz