YERYÜZÜNÜN İLK MABEDİ: KABE

Hz. Âdem’in tövbesi kabul edildikten sonra, Yüce Allah O’na Mekke’ye gitmesini emretti. Âdem ile Havva, Arafat’ta buluşup Muzdelife’de dolaştılar. Rivayetlere göre, sözü edilen bu iki mekân, isimlerini bu olaydan almaktadır. Arafat’ta buluştukları yer, muhtemelen Cebel-i Rahme’nin üstüdür.

Âdem Alehisselam Cennet’ten çıkarılıp büyük sıkıntılar içinde Rabbine tövbe edip ağlarken, Allah Yüce Allah O’na arşının alt hizasındaki harem (yasak) bölgesinde bir beyt (mabet) yapmasını ve meleklerin onu tavaf ettikleri gibi, kendisinin de tavaf etmesini vahyetti. Orada ibadette bulunan Âdem Aleyhisselam ve çocuklarının dualarını kabul edip onları affedeceğini bildirdi.

Böylece ilk insan olan Âdem Alyhisselam, insanlar için yapılacak ilk evin ve mabedin yapılışı için Mekke’ye yönledirildi. “Şüphesiz, alemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mabed), Mekke’deki (Kâbe)dir.”

***

O zamanın şartlarında oraya nasıl gideceğinin endişesi içindeyken, Allah Cebrail Aleyhisselam’ı O’na kılavuz olarak gönderdi. Uçsuz bucaksız denizler; dağlık, ovalık ve vadilik alanlar, birçok verimli ve çorak arazilerden sonra karar verilmiş olan yere, yani bugünkü Kâbe’nin bulunduğu mekâna geldiler.

Burada Cebrail Aleyhisselam’ın temelini açtığı Kâbe’yi, Âdem Aleyhisselam’ın beş dağdan getirdiği taşlarla yaptığı çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Bu dağlar, Tur Dağı, Zeytin Dağı, Lübnan Dağı, Cudi Dağı ve Hira Dağı’dır. Kâbe’yi tamamladıktan sonra Yüce Allah, Âdem’in Mekke’ye gidip Beyt’i ziyaret etmesini vahiyle bildirdi.

***

İlk defa Hz. Âdem tarafından inşa edilen Kâbe, zamanla doğal ve beşeri faaliyetlerin etkisi sonucu yıkılmış, yeniden yapılmış ve tamir edilmiştir. “Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı): Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.”  Ayette ‘Beytullah’ın temellerini yükseltiyor’ cümlesi Kâbe’nin yeniden inşa edilişini ifade etmektedir.

***

Kâbe’nin yapılışı hakkındaki bazı rivayetlere göre de Hz. Âdem ve Havva Cennet’ten çıkarıldıkları vakit yeryüzünde Arafat’ta buluşurlar. Beraberce batıya doğru yürürler, Kâbe’nin bulunduğu yere gelirler. Bu esnada Âdem, bu buluşmaya şükür olmak üzere Rabbine ibadet etmek ister ve Cennet’te iken, etrafında tavaf ederek ibadet ettiği nurdan sütunun tekrar kendisine verilmesini diler.

***

İşte o nurdan sütun orada tecelli eder ve Hz. Âdem, onun etrafında tavaf ederek Allah’a ibadet eder. Bu nurdan sütun Hz. Şit zamanında kaybolur, yerinde siyah bir taş kalır. Bunun üzerine Hz. Şit, onun yerine taştan onun gibi dört köşe bina yapar ve o taşı binanın bir köşesine yerleştirir.

***

İşte bugün ‘Hacer-i Esvet’ diye bilinen siyah taş odur. Sonra Nuh Tufanı’nda bu bina kumlar altında uzunca bir süre gizli kalır. Hz. İbrahim Allah’ın emriyle Kâbe’nin bulunduğu yere gider, oğlu İsmail’in annesiyle Hacer ile birlikte orada iskân eder. Sonra İsmail ile beraber Kâbe’nin bulunduğu yeri kazar. Hz. Şit tarafından yapılan binanın temellerini bulur ve o temellerin üzerine bugün mevcut olan Kâbe’yi inşa eder.

***

Hz. Âdem’in konuştuğu dil, İslami kaynaklara göre Arapça, Yahudi ve Hristiyanlara göre ise Aramca idi. Cennette Arapça, yeryüzüne inince Süryanice konuştuğu, on iki yazı çeşidi ile 700 kadar dil bildiği de rivayet edilmiştir.  Bununla beraber, bütün dillerin ana kaynağı olan bir insan için, herhangi bir dil tayin etmek mantığı zorlar. Günümüzde bütün dillerin kullandığı ortak kelimeler vardır. Bu ortak kelimeler Hz. Âdem’in konuştuğu dilin ana kaynağını ifade eder.

KUTU

İNSANLIK KÜLTÜRÜ

Evrimcilerin iddia ettiği gibi ilk insanlar, ıslık çalmak veya bağırmak suretiyle aralarındaki anlaşmayı sağlamış değillerdir. Bu iddia, Kuran’a ve diğer semavi dinlere zıttır. İlk insan medeni bir varlık olarak hayata başlamıştır. İnsanlık kültürü dairevidir. Müstakim bir hat gibi sıfırdan başlayarak gelişmiş değildir.