YAŞAMAYA ÇALIŞMAK

Bugün siyaseti bir kenara ittim. Mübarek günde yaşam üzerine bir iki TIKIRDATMAK istedim. Bir bakıma da değişik YAZMAK adına denemelerim nasıl gidiyor, kendimi test ediyordum aslında.

Son zamanlarda siyasete DEM VURUP hayatın gerçeklerini bir kenara bıraktık. Aslında şehrin sorunlarını ele alıp çözüm önerileri sunmak daha önemli. Bir de hayatın gerçekleri var…

Oysaki hayatın gerçeklerini görmezden gelmek gerçekten yaşamamak anlamına geliyor bana. Şu adına yaşam denilen şey çok ALEM. Bazen kahkahalarla GÜLERKEN gözümüzden yaşlar akarken, bugün aynı yaşlar ÜZÜNTÜLERLE ve hıçkırıklarla geliyor.

Aslında HÜZNÜN ve SEVİNCİN aynı anda yaşandığı, adına da dünya denilen bir alemde yaşıyoruz. TEZATLARIN ve kargaşaların yaşandığı bir yer. Ölümle doğumun, neşeyle hüznün, hastalıkla sağlığın, kadınla erkeğin, yaşlıyla gencin, siyahla beyazın, zenginle fakirin, doğuluyla batılının, astla üstün, dostla düşmanın, gelinle kaynananın bir arada yaşadığı bir DÜNYA.

Çoğumuz aynı sabaha birlikte uyanıyor, yine hep beraber aynı gece de UYUYORUZ. Hepimiz aynı yağmurla ıslanıyor, sonra da aynı güneşle ISINIYORUZ. Kimimiz YOKLUK içerisinde yaşam mücadelesi verirken, kimimiz bir giydiğini bir daha giymeyerek üst üste iki kere aynı mekan da yemek yemeyerek çaba sarf ediyoruz.

Aslında hepimizin yaptığı ortak bir şey var. YAŞIYORUZ… Daha doğrusu yaşamaya çalışıyoruz! Bir yanda yaşamaya GÖZYAŞI ve AÇLIKLA devam etmeye çalışanlar, diğer tarafta ise bu gece hangi elbise ile mumu nerede söndüreyim diye düşünenler.


Yaşam bazı insanları öyle zorluyor ki, değil günler SANİYELER bile geçmek bilmiyor. Saniyeler günler boyu uzuyor, YARINLAR OLMUYOR, günler geçmiyor. Tünelin ucundan beyazlık insanlara görünmüyor.

Yine aynı yaşam bazı insanlar içinde günler saniye hızı ile geçmekte, yıllar sanki bir anmış gibi akıp gitmektedir. Peki, siz bu YAŞAMIN neresindesiniz? Daha doğrusu yaşamın hangi tarafındasınız? Kolay kısmında mı? Yaşanılması sizin için mümkün olmayan kısmında mı?

Bunun kararını siz kendi kendinize ve VİCDANINIZA dayanarak verin. Siz hayatın altında mı yoksa üstünde misiniz? Yoksa içinde mi, dışında mı? Bu yaşamakta olduğumuz hayata faydalı mısınız? Yoksa adeta bir bitki gibi bir hiç olarak mı yaşıyorsunuz? Hayatın ZORLU yarışında ön safhalarda mı yer alıyorsunuz?

Yoksa sizin daha bir KULVARINIZ bile yok mu? Yaşamak ne anlam ifade ediyor dinlediğiniz şarkılarda? Ya da hangi cümlelerle yazdınız HAYATINIZIN öyküsünü? Ya da kısaca HAYAT size göre nedir? Yaşanılması gereken bir öykü mü? Yoksa dinlediğiniz güzel nağmelerle SÜSLÜ bir şarkı mı? Yoksa tadında burukluk olan DÜZGÜN yazılmamış bir şiir mi?

Şayet yaşamı bana soracak olursanız; benim için üstüne YAZI yazılabilecek en güzel konu. Notaları kulağa hoş gelen çok güzel bir şarkı. Anlamı hemen her kelimede değişebilen en DUYGUSAL bir şiir.

Bazen kahkahalarla güldüğüm güzel bir FIKRA, bazen da hıçkırıklara boğulduğum bir hatıra. Yaşam üstüne romanlar yazılabilecek, ansiklopedileri dolduracak kadar konu bolluğu olan, üstüne şarkı söylenecek, şiir yazılabilecek bulunmaz bir malzeme.

Peki, sizce yaşamın bir anlamı, ÖYKÜSÜ ve şiiri var mı? Aslında YAŞAM, onu yaşayan herkes için ayrı bir hikaye, anlamı herkeste aynı olan, herkeste farklı hayat bulan, tadı cümle alem için değişen, notası her canlı için kulağa farklı gelen şeydir.

İşte bundandır aslında YAŞAMAYA çalışmak!

---------------------

HAK EDİLMİŞ ÖDÜL!

Prof. Dr. Ömer Özkan kimileri için bir DOKTOR sadece. Ama öyle değil. Kendisini ANTALYA’ya geldiği ilk yıllarda KAŞ’tan getirilen bir çocuğun kopan parmaklarını diken bir doktor olarak tanımaya başladım.

Akdeniz Üniversitesi ve beraberinde Tıp Fakültesinin adının dünyada tanınmasına hatta marka olmasına öncülük etmiş bir bilim adımı. Belki bazıları KOL NAKLİ, bazıları da YÜZ NAKLİ ile tanıyor.

Oysa o rahim nakli ve akabinde DOĞUM ile mucizeye imza atan bir bilim adamıdır. Ömer Özkan lafın kısası tıp alanında umudunu yitirenlerin UMUDU olmuş bir doktor.


Aslında meziyetlerini say say bitmez. Yaptığı çalışmalarla sağlık turizminin ivme kazanmasına katkı koymuş bir isim. Eşi Rektör Prof. Dr. Özlenen Özkan ile örnek bir aile oluşu ile de ön planda. Dahası bu ikili Akdeniz Üniversitesi’ni ÇİFT KANATLI yapıp uçurmakla da tarihe damga vuracak.

Neyse, mütevaziliği ile bildiğim Ömer Hoca, ‘Mikrocerrahi, Organ ve Doku özellikle de Rahim (Uterus) Nakli konularında uluslararası düzeyde ÜSTÜN nitelikli çalışmaları’ nedeniyle ‘100. yıl TÜBİTAK Hizmet Ödülü’ne layık görüldü.

Ömer Hoca ödülünü önceki gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan aldı. Vallahi öyle bir gururlandım ki ÖDÜLÜ kendim almış gibi hissettim. Sonuçta hak edilen bir ödül ve bu MEMLEKETİN insanın değeri biliniyor ya işte ondan.