YAŞADIĞIN ŞEHRİN HAKKI, ÖNCE GELİR

Bana her zaman “nerelisin” diye soru gelir. Benim cevabın ise hep, “Doğduğun yer değil, doyduğun yer önemli” cevabını veririm. Bu herkes için aynı olmalı. Ben kendime göre iyi bir memleket, yani Antalya milliyetçisiyim. Bu konuda da hiç mütevazi değilim, olmamda.

“Biz nasıl memleket milliyetçiyiz? Biz nasıl bu şehrin sevdalıyız? Biz ne zaman kendi değerlerimize sahip çıkacağız?” diye kendi kendime sorar dururum.

Zaman zamanda yapılan yanlışlardan dolayı öfkemden köpürürüm. Öfkelenmemek mümkün değil. Nedeni ise bu konuda çok yetersiz kaldığımızı düşünüyorum da ondan.

Bu memleketten devletin iki numarası olan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu çıkarmamıza rağmen bir türlü lobi oluşturamadık. Bunu memleket için fırsata çeviremedik.

Çünkü muhalefet partisine mensup milletvekilleri bir Antalya meselesi olduğu zaman sadece görüntüde birlik mesajı veriyor. Sonra minder dışına çıkıp arkadan dolaşmaya çalışıyor.

İşte bundan dolayı öfkeleniyorum. Oysaki memleket meselesi her şeyden önce gelmeli. Herkes doyduğun şehrin hakkını vermeli. Bu her alanda olmalı.

AMAN YAZMA BUNLARI          

Gazetecinin işi yazmaktır. Leyleğin ömrü laklakla geçerse, bizimkisi de ölünceye kadar yazmakla geçer. Bu noktada kendimi biraz şanslı hissediyorum. Ama genç gazeteciler? Allah yardımcıları olsun. Çünkü, yazmak sanıldığı kadar öyle kolay değil. Birikim gerekiyor, çevre gerekiyor. Ama bu sosyal medya illeti onları kısıtlıyor yollarını kesiyor.

Neyse ben anlatmak istediğim konuya geleyim. Biz yazarken yazacaklarımız için öyle veya böyle bir istihbarat yaparız. Sağı solu arar (çevremizi) bilgi ediniriz. Çünkü bilgi toplamadan hiç bir şey yazılmaz, konu çıkmaz.

Son günlerde Elmalı Belediye Başkanı Halil Öztürk ile ilgili birçok konuyu hem ben köşemde yazdım hem de gazetemiz sayfalarında haber yaptı. Bunu yaparken Elmalı’dan mütemadiyen bilgi akışı geldi. İşte çevre böyle konularda işe yarıyor.

Elmalı’dan bilgi alırken adamın biri aradı. Başladı konuşmaya ve anlatmaya. “Tamam yazalım bunları” deyince, “Aman haa! Sakın” dedi.  Yahu sen benimle niye konuşuyorsun niye anlatıyorsun bunları? Cevabı ise “Sadece sen bil yeter” oluyor.

Bakın sevgili dostlar. Bize anlattığınız veya ulaştırdığınız bilgileri isim vermeden yazıp kamuoyunu bilgilendiriyoruz. Bir işe yarasın diye. Yoksa bana anlatmanın bir manası yok ki. Ben yazmayacaksam, haber yapılmayacaksa, verdiğiniz bilgilerin hiçbir ehemmiyeti olmaz ve dedikodudan öte gitmez.

Nasıl ki, hiç kimse bana inanmadığım bir görüşü ya da düşünceyi savunmaya veya mesleğimin ilkelerine aykırı bir işi yapmaya zorlayamazsa, benimle bir konuşu konuşup, “Yazma sakın” diyerek de zorlayamaz. Benim işim bu yahu.

Onun için hiç çekinmeden hem “Çökertmeden çıktın Halil’im” türküsünü söyleyip Elmalı’da yaşanan başka başka mevzuları yazmaya devam edeceğim. Ama bugün ama yarın. Çünkü arayanlar, anlatılanlar, yaşanılanlar ve yanlışlıklar öyle çooook ki. Hadi biraz daha merak edin bakalım.

YAPTIRIN ŞU AŞINIZ ARTIK

Dilimizde tüy bitti arkadaş “Aşı aşı” diye diye. Bakın son zamanlarda birimiz değil hepimizin tedbirsizliği yüzünden aşı olanlar bile koronavirüs hem de Delta Varyantı’na yakalanmaya başladı.

Bunun tek sebebinin aşısızların virüsü bulaştırması. Bilimsel olarak açıklamalar bunu anlatıyor. Toplumsal bağışıklığın kazanılması için aşılama oranının yüzde 85’lerin üzerine çıkması gerektiği yolunda.

Ama biz hala aşı karşıtlığı ile uğraşıyoruz. İsmini vermeyeceğim TRT’deki bir yönetici arkadaşım bile aşı karşıtlığı yapıyor. Oysaki en duyarlı olması gerekenlerden birisi olarak. Ama bir kez daha gördüm ki cahillik okumakla geçmiyormuş.

Bu illetin yükü garibin sağlıkçıların üzerini bindi. İş sıkıntıya girdiği anda yıllık izinleri iptal ediliyor, izinde olanlar ise göreve çağrılıyor. Bizler tatil yaparken onlar harıl harıl çalışıyor.

Gariplerimin ne aile hayatları ne sosyal yaşamları diye bir şeyleri kalmadı. Vallahi bizim yüzümüzden sağlıkçılarda boşanma oranı artarsa sırf bu aşı karşıtları yüzünden olacak.

O aşı karşıtları “İnsan hakları” diye cart cart bağırırken kul hakkına girdiklerinin sanırım ya farkındalar ya da farkında değilmiş gibi davranıyorlar.

Bir insanın diğer bir insanın ölümüne yol açması sanırım sadece bizim dinimizde değil bütün inanışlarda günahtır. Öyle değil mi? Peki o zaman biz neyin kafasını yaşıyoruz Allah aşkına.

Sizden tek isteğimiz lütfen gidin aşınızı olun. İster Sinovac ister BioNTech. Ama birini mutlaka yaptırın. Yoksa sapır sapır döküleceğiz. Suçsuz günahsız insanların vebaline gireceksiniz…