YAŞADIĞIN ŞEHRE AİDİYETİN OLSUN
Bir şehirde yaşayanların ve o şehirde ikame edip hayatını burudan kazananların mutlaka bir aidiyet duygusu olması gerekir. Ben de buna inanan insanlardan biriyim. Önce bir aileye aidiyet duyarsın, sonra bırakırsın kendini kollarına. Daha sonra önce ülkene sonra da yaşadığın şehre aidiyet duyarsın. Aidiyetin varsa, sen varsın yaşadığın şehir var demektir.
Antalya’da doğmasam bile yaşadığım ve karnımı doyurduğum bir şehir olduğu için sürekli bu aidiyet meselesi ile çırpınır dururum. Karınca kararınca bu kent için ne yapabilirim diye. Ama görüyorum ki bu aidiyet meselesi hala birilerinde hiçbir şey ifade etmiyor.
Bir yazıda, “Şehirlerin tarihi birikimleri, doğal güzellikleri, kültürel derinliği, sunduğu çeşitlilik ve nimetlerin çokluğu hepsinden öte içinde yaşayanların yüzyıllarca aynı havayı solumalarından oluşan hissiyat aidiyet bağını güçlendiren unsurlardır. Bugün büyük kentlerin çoğunda aidiyet duygusu yerini çağımızın hastalığı ‘yabancılaşmaya’ bırakmıştır” diye okumuştum.
İşte benim anlatmak istediğim bu. Yaşadığım şehre ve insanlarımıza yabancılaşmışız. Şimdi bunları niye yazdım niye anlattım? Meseleyi uzatmadan kısaca yazacağım ve yorumu sizlere bırakacağım.
Efendim, dünkü yazımda “ALKIŞLANACAK İSİMLER VAR” diye bir bölüm vardı. Orada Manavgat, Alanya, Akseki ve Gündoğmuş orman yangınlarında alkışlanacak birkaç yardım sever ismi gündeme getirmiştim.
Bunu yazarken de bir araştırma yaptım. Öyle rastgele yazmak istemedim. Çünkü hassas bir konuydu. Özellikle akaryakıt desteği veren bir iki ismi zikretmiştim. Tabi, günlerdir bölgeye yardım gönderen, elini taşın altına koyan binlerce insanımızın katkısını inkar etmemek lazım.
Araştırırken Antalya’da güvenirliliğine inandığım bir petrolcü arkadaşımı aradım, “Siz PUİS olarak ne yaptınız?” diye. Vallahi verdiği cevap karşısında şok oldum, nutkum tutuldu. Kendisinin de morali alt üst oldu.
Dedi ki, “Bu işler olurken Petrol Ürünleri İşverenleri Sendikası (PÜİS) olarak elimizi taşın altına koyalım ve 100’er litre bağış yapıp bölgedeki araçlar için gönderelim teklifini yaptım. Yapmaz olsaydım. Bir sürü laf işittim. Benim amacım bu şehirde kazananlar olarak elimizi taşın altına koyalım istedim ama keşke o taşın altına kafamı koysaydım da teklif bile etmeseydim.”
Bu şehirde yaşayan ve şehre aidiyet duygusu olan birinin yaşadığı travma ortada. Yaşadığı şehre aidiyet duygusu olmayanlarla dolup taştı Antalya’mız. Böyle bir şehirde birileri yardım için çarpınırken maazallah bu aidiyetsizlerin sayısı artarsa sonumuzu Allah hayreyleye.
GİDİN ŞU AŞINIZI OLUN
Biz, günlerce yoğun bakımda yatmış ve ölümden kıl payı kurtulmuş bir belediye başkanı olan şehrin insanlarıyız. Yani koronavirüsün ne demek olduğunu çok iyi bilenlerdeniz. Biliyoruz bilmesine amma bir türlü üzerimize düşen vatandaşlık görevini yerine getirmeyi de bilmiyoruz. Oysaki kısıtlamalar sürecinde en ağır hasar gören şehirlerin başında geliyoruz”
Turizm şu sıralar iyi gidiyor, her yer açık. Havamız yangın felaketine rağmen yerli yerinde. Sahiller dolup taşıyor, eğlence yerlerinde deyim yerindeyse herkes koyun koyuna. Yeniden bir kapanma süreci neredeyse kapımızın eşiğinde. Bir daha kapanma yaşamamak için tek yapmamız gereken gidip aşı olmak. Ne hikmetse fırsat bulamıyoruz buna.
Antalya sağlık Müdürü Ünal Hülür’ün verdiği bilgiye göre, 1, 2 ve 3'üncü doz aşı sayısı şehrimizde 2 milyon 650 bine ulaştı. Hülür, “Yoğun bakımlarda ve hastanelerde yatmak istemiyorsanız 3'üncü doz aşılarınızı mutlaka yaptırınız" diyor. Yani aşının önemine dikkat çekiyor.
Mavi renge geçmemize çok az kaldığından bahsediliyor. Haydi bir silkelenin ve gidip şu aşılarınızı olun. Bu şehre aidiyet duygunuz var ise tabiî ki. Yoksa maazallah kapanma falan gelecek olursa derdimizi kimseye anlatamayız.
Bu nedenle Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Davut Çetin’in, “Kapalı olduğumuz günlere geri dönmemek için, sevdiklerimizle beraber sağlıklı yaşamaya devam etmek için maske, mesafe ve hijyen kurallarına muhakkak uyalım” çağrısına kulak verelim.
Pandemi döneminde çocuklarımız okullarından uzak kaldı. Aşılarımızı olarak çocuklarımızı okullarından ve öğretmenlerinden ayrı bırakmayalım. Çünkü kayıp bir nesil yetişecek olursa bunun vebali aşıdan kaçanlarda olacaktır.
AMAN DİKKATLİ OLALIM
Antalya’da iklim şartları halen aleyhimize devam ediyor. Hava sıcak, nem oranı düşük. Poyraz bir oyana bir buyana esip duruyor. Daha Türkiye’nin en büyük yangının külleri soğumadan dün Manavgat Sarılar da alevler yükseldi. Kaş ve Kemer Çamyuva da öyle oldu. Hele hele Kepez Santral Mahallesi.
Öyle görünüyor ki Ağustos ayının sonuna kadar ‘Düşman uyur ateş uyamaz’ misali tetikte beklememiz gerekecek. Onun için çok dikkatli olmamız gerekiyor. Bu nedenle orman içinde bir kırık cam parçası görürsek alıp çöpe atmalıyız. Yangına dair olumsuz bir şey görüp tespit edersek ilgili yerlere derhal bildirmeliyiz.
Artık bu mesele milli bir meseledir. Aksi halde ne kadar dövünsek boşuna olacaktır. Bunun örneği Manavgat, Alanya, Akseki ve Gündoğmuş yangınlarıdır. İş işten geçmeden hepimiz pür dikkat olmalıyız.