YARATILIŞ MUCİZESİ

Bir ayette “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir. (Allah bu emaneti insana vermek suretiyle), münafık erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınların da tövbesini kabul buyuracaktır. Allah bağışlayandır, merhamet edendir” deniliyor.

***

Bu ayetlerde, insana yüklenen emanet, işlenmesinde sevap, terkinde ikab olan ibadet ve davranışlarla, akıl ve düşünce kabiliyetidir. Kulluk ve akıl emanetlerine riayet edilmezse zulüm ve bilgisizliğe sapılmış olur. Bu emaneti vermekle Allah, insanı teklifleriyle sorumlu tutmuş ve böylece onu imtihan etmiştir.

***

Kur’an-ı Kerim, insanın yaratılışı ile ilgili olarak verdiği bilgilerle insanlık tarihinin bir bölümüne, başka türlü ispatlanması mümkün olmayan, insanın yaratılışına ışık tutmaktadır. Şüphesiz bu, daha güvenilir bir bilgi olup, sadece tahmine ve yerin altından çıkarılan kemiklere dayanan bilgiden çok daha önemlidir.

***

Her şeyin ötesinde bu bilgi insanı, zavallı bir evrim yaratığı seviyesinden, Allah’ın en şerefli yaratığı, melekler ve her şeyin secde ettiği, Allah’ın yeryüzündeki halifesi seviyesine çıkarmaktadır. Halife ise, kendisine otorite tarafından verilen görevleri, onun yerine kullanan kişidir. O halde insan mâlik olmayıp, sadece Allah’ın temsilcisidir.

Kendisine Allah tarafından verilenler dışında hiçbir güce sahip değildir. Bu nedenle kendi isteklerini yapma hakkına da sahip değildir. Onun görevi, temsil ettiği otoritenin (Allah’ın) isteklerini yerine getirmektir. Eğer verilen yetkileri kendisinin sanır veya bu yetkileri kendi arzuları doğrultusunda kullanırsa veya bir başkasının hâkimiyetini kabul edip, onun isteklerine boyun eğerse, bu yaratana karşı isyan ve ihanet olur.

***

Yaratılıştan sonra tekâmül ise şöyle anlatılmaktadır: “O, insanı bir damla sudan yarattı. Fakat bakarsın ki, (insan) Rabbine apaçık bir hasım oluvermiştir.  “Sonra onun soyunu dayanıksız bir suyun özünden (sülaleden), basbayağı bir sudan üretmiştir. Sonra O’nu tamamlayıp ve düzeltip şekillendirip ‘bir biçime soktu’ ve O’na kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” 

***

Yani, başlangıçta insanı doğrudan “halk” fiiliyle yarattı. Sonra döl suyu aracılığıyla kendi türünü devam ettirebilsin diye insana bir üreme kabiliyeti verdi. Kusursuz bir halk etmeyle yaratıcı emrini vererek toprağa ait unsurların bir terkibine hayat, şuur ve akıl bahşetti ki, insan gibi harika bir yaratık varlık kazansın. Başka bir kusursuz halk etmeyle de, kendi türünü gelecekte sürdürebilmesi için, donanımı akıllara durgunluk veren harikulade bir mekanizmayı insanın bünyesine yerleştirdi.

***

Bu ayet, Kur’an’ın insanın doğrudan yaratılmasına işaret eden ayetlerden biridir. Bilim insanları Darwin’den beri bu kavram hakkında şüpheler beslemiş ve onu, bilimsel olmadığı gerekçesiyle reddetmişlerdir.

Fakat onların, isterse bir insan değil de ilk hayvan türlerine ait olsun, ilk tohumun doğrudan yaratılışı kavramını problem dışı bırakmadıkları da bir gerçektir. Eğer yaratılış kabul edilmezse bu durumda insan hayatı yalnızca tesadüf eseri meydana geldiği şeklinde tamamen saçma bir fikri kabul etmek zorunda kalacaktır.

***

Oysa bir tek hücreli organizmada var olan en basit hayat biçimi bile öylesine karmaşık ve inceliklerle doludur ki, onu bir tesadüf eseri saymak, evrimcilerin yaratılışı saydıklarından milyon kere daha fazla gayrı ilmi bir fikir olurdu.

***

Ve ilk tohumun doğrudan yaratılış eseri olarak meydana geldiği kabul edilirse, canlılar ailesinin her türüne ait ilk üyenin Allah’ın yaratmasıyla var olduğunu ve soy sürmenin çeşitli üreme şekilleriyle başladığını kabul etmesi artık zor olmaktan çıkacaktır.

***

Kabul etmesi durumunda da, Darwinizm yanlıları tarafından geliştirilen tüm bilimsel görüşlere rağmen evrim teorisinde çözülmeden kalmış problem ve karmaşıklıklar çözülüverecektir.