YANGINLA MÜCADELE

Sevgili okurlar; Gebze Teknik Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre, 28 Temmuz’da, Manavgat’ta başlayan orman yangınlarında toplam 83 bin 810 hektarlık alan yandı. Bu yangınlarda en fazla kaybı Antalya yaşadı.

Manavgat’taki yangında 56 bin 663, Marmaris’te 12 bin 935, Bodrum’da 11 bin 898, Köyceğiz’de bin 629, Gündoğmuş’ta ise 685 hektarlık alan kül oldu. Yangınlara havadan ve karadan müdahale edildi.

Bir taraftan da orman yangınlarını çıkartanların yakalanması için savcılıklar soruşturma başlattı.  Meğer; orman yangınlarıyla mücadele için başka yöntemler de uygulanıyormuş.

Geçen akşam aracımın mazotu bitince öğrendim. Antalya’nın her geçen gün artan trafik yoğunluğundan dolayı dur-kalklar fazla olunca aracımın yakıt tüketimi de artmış olmalı ki,  hayatımda ilk kez seyir halindeyken Sakıp Sabancı Bulvarı’ndaki Cam Piramit’in karşısında yolda kaldım.

Yolun karşısındaki akaryakıt  istasyonuna gittim.  İstasyondaki görevliler orman yangınlarından dolayı bidonla satış yapamadıklarını söyledi. Ne yapmam gerektiğini sorunca en yakın karakola gidip yazılı belge alıp getirmem gerektiğini söylediler. Bunun üzerine Antalya Adliyesi’nin yanındaki Bahçelieevler Polis Merkezine gittim. 

Kapıda beni karşılayan polise, akaryakıt istasyonuna 100 metre kadar mesafede yakıtımın bittiğini söyledim. Karakoldan belge getirmem gerekiyormuş dedim. Polis memuru “veremeyiz” dedi.  Neden diye sorduğumda “orman yangınlarından dolayı” dedi.  “Siz bu akşam gelen üçüncü kişisiniz” diye devam etti. “İyi de benim aracımın mazotu ile orman yangınlarının ne alakası var” dedim.  Meğer bidonla mazot alıp ormanların yakılmasını önlemek için böyle bir yasaklama getirmişler. 

Karakoldan belge alamayınca istasyonun önüne gittiğimde trafik ekibi ile karşılaştım.  Aracım karşıda bakarsanız gereceksiniz; mazotu sizin gözünüzün önünde aracıma koyayım dedim. “Olmaz” dediler, “ne yapacağım?” diye sordum. Çekici çağırıp getirtecekmişim istasyona. Öyle yapılması gerekiyormuş. 

Ben bunun hukuki dayanağının olmadığını söyleyince aramızda tartışma başladı.  Karakoldan ekip çağırdılar, iki polis geldi. Gelenlerden biri karakoldan az önce beni geri çeviren polis memuru idi.

“Durumu biliyorsunuz. Aracım yolda kaldı mazot almam gerekiyor. Bu da benim en doğal hakkım. Şayet verilmiyorsa, bunun hukuki olarak gerekçesini kanun maddesiyle açıklamak zorundasınız” dedim.

Konuyu yargıya taşıyacağımı, kendilerinden şikayetçi olacağımı da sözlerime ekledim. Bunun üzerine durumu bir yerlere bildirdiler. Sonuçta ehliyetim, basın kartım, nüfuz cüzdanımın fotokopileri alınıp aracımın ruhsatını ibraz edip GBT sorgulamam yapıldıktan sonra 5 litre mazot için izin aldım.

Böyle bir muameleyi hak ettim mi bilmiyorum ama; benim hayatım orman vasfını kaybetmiş arazileri ağaçlandırarak geçti. Ben Antalya’nın Varsak bölgesinde tahsis edilen tam 52 bin 100 metrekarelik çorak araziye bugüne kadar kendi cebimden yüzbinlerce lira harcayarak tek başıma ağaçlandırdım. 

EN BÜYÜK SERVETİM

2003 yılında bölgede çıkan orman yangınında benim ağaçlandırma yaptığım yer de kül oldu. Yılmayıp yanan alanı tekrar ağaçlandırdım.  Fidanları kemiren keçilerle, tel çitlerini, fidanları söküp çalan hırsızlarla, ormana çöp döken, hatta kamyon kamyon  kırık cam dökenlerle mücadele ettim. Kızımla birlikte büyüttüğüm o fidanlardan koskoca orman oluşturdum. Onları bilmem, ama bu dünyada benim binlerce dikili ağacım var. En büyük servetim de onlar…