YA ERDOĞAN OLMASAYDI?

28 Haziran 1996 günü Erbakan ve Çiller’in ortaklığında Refahyol Hükümeti kuruldu. İki liderin antlaşmasına göre Erbakan ve Çiller birer yıl aralıklarla dönüşümlü olarak başbakanlık yapacaklardı. Ve ilk olarak Erbakan başbakanlığı üstlendi.

Erbakan’ın başbakan olması ile birçok kişinin karnı ağrımaya başladı. Özellikle de o dönemde TSK bünyesindeki cuntacı askerler bu durumu hiç hazmedemediler. Öyle ki; Bir general Erbakan’a küfür bile etmişti. Bu generalin küfrü komutanlarına sorulduğunda ise “Olabilir kendi kişisel duygularını ifade etmiş” diyerek bir memurun başbakana küfür etmesini normal karşılamışlardı.

Ve cuntacı askerler yaptıkları her MGK toplantısında Erbakan’a göz dağı veriyor, ‘’İrtica PKK’dan daha tehlikelidir’’ diyerek hayali irtica senaryoları yazıyorlardı. Bu senaryolardan en meşhur olanı ise; daha önceden hiç adı sanı duyulmamış “Aczmendi” diye bir tarikatın ortaya çıkmasıydı.

Bu sözde tarikatın şeyhi de Müslüm Gündüz isimli bir zevattı. Bu Müslüm Gündüz yanındaki 20-30 tane, kirden yapış yapış olmuş örgülü saçlı, sakallı, ellerinde asası olan müritleri ile gösteri yapıyor “ŞERİAT İSTERİZ” diye bağırıyordu.

Sonrasında polis, Müslüm Gündüz’ün evine sözde operasyon yaptı. Operasyona onlarca ulusal basın da davet edilmiş. Evin dış kapısını açan kim veya dış kapı polis tarafından zorla mı açıldı, hiçbir basının görüntülerinde yok. Görüntülerde güya Müslüm Gündüz’ün yatak odasına giriliyor. Yatak odasına girilen Gündüz yatağında, 24 yaşında dini nikahlı eşi(!) Fadime Şahin isimli bayanla görüntüleniyor.

İyi de arkadaş! Bu Müslüm’ün evine nasıl girildi? Polis eve zorla girdiyse kapı kırılırken uyanmayan Müslüm; yatak odasına girilince “pıt” diye nasıl uyandı? Keza kapıyı birisi açtıysa niye o görüntüler yok? Oysa polis, yakalaması olan birisinin evine kamera ordusu ile girmez. Girse bile mahremiyet gereği bırakın basını, kendisi bile yatak odasına hemen girmez… Gireceğini sözlü olarak söyler ve giyinmesi için makul bir süre verir. Şüpheli makul sürede odadan çıkmaz ise o zaman girer.

Bu senaryolardan ikinci meşhur olan ise Ali Kalkancı idi… Hani şu rakı masasında bir subay tarafından kurulan tarikatın, Fatiha Suresini bile okuyamayan daha sonra uyuşturucu imal edip sattığı ortaya çıkan tarikat şeyhi… Ali Kalkancı…

Bizler o zamanlar günlerce TV’lerde bu senaryoları izledik. Bu senaryolara, koskoca bir ülke olarak neredeyse hepimiz inandık… Hepimiz hipnoz edildik…   Ve bu hipnoz ile; Erbakan’dan soğutulduk...

BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI

Bu senaryoların sonucunda;

İmam hatip okulunun ortaokul bölümü kapatıldı. Lisede okuyan imam hatipli kız öğrencilerin başları açıldı. Kamusal alan diye bir şey icat ettiler ve devlet dairesine girecek olan her bayanın başını açarak içeri girmesini istediler. Hatta 80’li yaşlarda bir ninemiz sedye ile getirildiği hastane kapısından başı açılarak hastaneden içeri alındı… O ninemizin başını çarşafla örtmeye çalışması halen gözümün önünde…

Başı örtülü anneler askerdeki oğullarının yemin törenlerine alınmadı. Orduevinde düğün yapan teğmenin annesinin başı örtülü diye düğün törenine alınmadı. Her komutan kendi mahiyetindeki ast rütbedeki askerlerle toplantılar yapıp; ‘’Hepiniz eşlerinizin başını açacaksınız. Açmadığınızı bırakın görmeyi, duyarsak bile Ordu ile olan ilişinizi keseriz’’ diye tehdit ettiler. Ve hatta irticacı diye değişik rütbelerdeki yüzlerce askeri de ordudan attılar.

Eşlerinin başının açık olup olmadığını kontrol etmek için evlerine gittiler, eşli balolar düzenlediler. Hatta o zamanlar astsubay olan bir arkadaşım, eşli balo günlerinde eşinin başı kapalı olduğu için, ev hanımı olan eşine doktor raporu alıp eşini balolara götürmediğini,  komutanlarına da raporlarını ibraz ettiğini bana söylemişti.

Kamusal alan olayı o kadar abartıldı ki; Devlet dairelerinin bahçelerini bile kamusal alan saysak mı, saymasak mı diye günlerce tartıştılar. Devlet dairelerindeki mescitler kapatıldı. Devlet memurları korkusundan Cuma namazına bile gidemez oldu. Kestiğimiz kurbanların derilerini bile nereye vereceğimizi cuntacılar belirledi.

FETÖ’NÜN UTANÇ VERİCİ SÖZLERİ

Cuma namazına giden talebeler günlerce TV ekranlarında gösterilip irticacı olmakla yaftalandılar. FETÖ elebaşı ise, Erbakan’a hitaben; ‘’Beceremedin çek git’’ dedi.  “Başörtüsü füruattır’’ diye demeçler verdi. Ve bu süreçte hiçbir FETÖ’cü zarar görmedi.

Refahyol hükümeti liderlerinin antlaşması gereği Erbakan başbakanlık görevinden istifa etti. Hükümeti kurma görevi Çiller’e verilmesi gerekirken, Demirel tarafından Mesut Yılmaz’a verildi ve ANASOL-D Hükümeti kuruldu. TSK içindeki cuntacılar; Özet geçtiğim bu olayları bin yıl sürecek diye basın açıklamaları yaptılar.

28 Şubat dönemimde atılan temeller nedeniyle Erdoğan belediye başkanlığından alındı ve cezaevine gönderildi. Ömür boyu siyasi yasak getirildi. ‘’Artık muhtar bile olamaz’’ manşetleri atıldı. Şükürler olsun ki, Erdoğan engelleri aşa aşa iktidara geldi. Erdoğan sayesinde cuntacıların diktaları yirmi yıl bile sürmedi.

Şimdi gözlerinizi kapatın ve eğer Erdoğan iktidara gelmeseydi nasıl bir ülkede yaşıyor olacağımızı hayal edin…