VİZYON VE MİSYON MESELESİ ÖNEMLİDİR
Şunun
şurasında yerel seçime 24-25 gün kadar bir süre kaldı. Adaylar yağmur çamur,
gece, gündüz demeden harıl harıl çalışıyor. Vaatler havada uçuşuyor; “Patron
çıldırdı’ misali.
Kim
neyi veriyor, kimin cebinden veriyor, kim neye güveniyor inanın belli değil.
Hani bir laf var ya, “Bekâra karı boşamak kolay” diye. Vaatler de aynen buna
benziyor. Olmayan bir şeyi veren verebildiği kadar veriyor. Sınır yok.
Neyse
veren versin de bir de siyasilerimizin seçimle birlikte dillerine doladığı iki
kavram var; “Vizyon ve misyon”… Olan var, olmayan var, kime göre var, kime göre
yok belli değil. Ancak bu konuda insanları en yakından takip edenin
vatandaşımız olduğu da iyi bilinmeli.
Çünkü
seçici olan o, değerlendirmeleri yapan o, kim bir yere yakışır ya da yakışmaz
diyen o, dikkate alınmamasının, sözüne değer verilmemesinin acısını sandıklarda
çıkartan yine o. Vatandaş bu, vatandaş: Odun değil!
Seçimlerden
seçime hatırlanan, sırtı sıvazlanan, yüzüne tatlı sözler söylenen yine o. Aldatılmışlığı,
unutulmuşluğu ve uyutulmuşluğu içine sindiremeyen, ancak yine de karşısındakine
belli etmeyen, zamanı gelince tavrını sessizce ama balyoz gibi koyan yine o.
Siyasetin
içinde olanlar, ondan alacaklarını varsaydıkları destekle gemilerini yürütüyorlar.
Vatandaş; “Gelin memleketini gerçekten seven ve gerçek anlamda yönetecek
insanları seçin” diyor. Öyle senin adamın, benim adamım meselesini bırakın
istiyor yani. Sonra soruyor, “Bir günden bir güne bizi hiç izlediniz mi?” diye.
İyi
dediğimize, kötü dediğimiz görülmemiştir. Kimi sevdiysek, siz sevmediniz. Kime
yaklaştıysak, siz uzaklaştınız. Kimi yükselttiysek, siz silmeye çalıştınız. Bizim
ahımız hep tuttu. Ama siz hiç anlamadınız.
Ve
vatandaş diyor ki, “Bizim istemediğimizi siz aday yaptınız ne hikmetse suçu,
bahaneyi ve faturayı hep bize çıkardınız! Hala aynı akılda yürümeye inat
ediyorsunuz. İnat da bir murat deseniz de keskin sirke, küpüne zarar veriyor.”
Siyasiler
olarak, “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var” sözünü kulağınıza hiç küpe
etmediniz. Artık hem o sözü hem de değişik bir versiyonunu, “Gururlanma siyasi,
senden büyük millet var” olarak söylüyor, seslerini duymak kimsenin işine gelmiyor
sanırım.
Hani
dedim ya “Bu vatandaş odun değil” diye. O vatandaş diyor ki, “Biz oy vermesek,
desteklemesek, acaba hangi yetkiye sahip olacaksınız, kiminle kavga
edeceksiniz, nasıl iddialarda bulunacaksınız? Biz şunları istiyoruz, diye
tellal mı bağırtalım? Şu anda siyaset yapmanız da bizim desteğimiz ve
isteğimizle değil mi? Siyasi hayatınızı bir seçimde bitirebileceğimizi bilmiyor
musunuz? Elinizde mevcut olan gücü bizden almadınız mı? O gücü alıp, bir
başkasına verdiğimizi bilmenize rağmen bu hırs niye?”
Vallahi
bu vatandaş sorar ve ağzına geleni söyler. Üstelik devam ediyor sorgulamaya, “Biz
gayrı şunu iyi anladık. Siz bizi oyumuz için seviyorsunuz.” Yalan mı?
Adam çıkmış, konuşuyor, “Tertemiz oylarınıza
talibiz” diye. Öyle ya bizim oylar Arap sabunuyla yıkanıyor, tövbe tövbe. Tertemiz
kalplerimizi gören yok! Siz “Oy olsun, çamurdan olsun, yeter ki, yönü bize
doğru olsun” diyorsunuz.
Dönelim
içimizdeki hicran yarasına. Gelelim, ‘Vizyon’ ve ‘Misyon’ meselesine.
Antalya’nın ve Antalyalının vizyonuna uygun isimler ne zaman aday yapılacak arkadaş?
Bu
milletin memleket insanına yüklediği misyonu ancak o misyona gönül vermiş
vizyon sahipleri taşıyabilir. Seçim anketleri yapacağınıza millet hangi
insanları istiyor, onun anketini bir yapsaydınız ya. İşte bunu yaptığınızda,
siyaset yaptığını iddia edenlerin birçoğu o listelerde, kendine yer bulamayacak
buna emin olun.
Vizyon
ve misyon, parayla pulla satın alınabilecek bir şey değil. Ben şuyum, ben buyum
demekle de kazanılmıyor. Adamın yakasına rozet misali takılamıyor.
Anlayacağınız,
insanın özünde, ruhunda, ta yüreğinin derinliklerinde olan bir his, bir duygu.
Bu
duyguyu kim anlayacak denilirse, bu iş için bir mihenk taşı şart. Bu mihenk
taşı dedikleri Kaf Dağı’nın ardında değil elbet. Bu milletin sevgi dolu
gözlerine bakarak anlayabilirsiniz.
Bu
yazdıklarım sakın ola mevcut adaylara tavır takındığım gibi algılanmasın. Ben
31 Mart’ta oy kullanacak seçmenin yani Antalyalının hislerine tercüman oldum o
kadar.
Yoksa
birini beğenmemek ne haddime! Hoş zaten herkes kendini beğenmiş tavırda ya. Ama
şu unutulmamalı ki odun yerine konan seçmen sandık vakti ateşi yakarsa asıl o zaman
olacaklara bakın.
O
vakit “Yandı gülüm keten helva” diye avaz avaz bağırmak işe yaramayacaktır.