UYUŞTURUCU KRİZİ
Sevgili okurlar İstanbul Bağcılar’da uyuşturucu madde bağımlısı bir gencin annesinin başını bıçakla gövdesinden ayırıp sokağa atmasını mahalle sakinleri çığlıklar içinde seyretti.
***
O kan dondurucu cinayet gözlerin uyuşturucu sorununa çevrilmesine yol açtı. Bu sorun Antalya’da da büyük bir problem. Birçok kez bu konuda haberler yapıp yazılar yazdım.
***
Çünkü bu sorun her geçen gün kartopu gibi büyüyor. Çünkü bağımlı sayısı her geçen gün artıyor. Çünkü bu işte büyük paralar dönüyor. Ama o kirli paranın her kuruşunda kan, acı ve gözyaşı var.
***
Ama birileri o her kuruşunda kan, acı ve gözyaşı olan kirli paralarla servet yapıyorlar. Uyuşturucu maddenin bağımlıları ise, bunu temin edemedikleri zaman krize giriyorlar.
***
Kriz denince üşüyorlar, terliyorlar, kemiklerinde dayanılmaz ağrılar meydana geliyor. Bu acıları durdurabilmek için uyuşturucu alıp vücutlarına enjekte etmek istiyorlar. O maddeye alışan vücut her geçen gün daha fazlasını istiyor. Onu alabilmek için para gerekiyor.
***
Vücut her geçen gün daha fazlasını istediği için her geçen gün daha fazla para gerekiyor. Elde avuçta ne varsa bitince, o parayı temin edebilmek için ise her türlü suçu işliyorlar.
***
Öğrenciyse okuluna devam edemiyor. Çalışıyorsa işini yapamıyor. Evliyse evliliğini sürdüremiyor. Çünkü kafasını toparlayamıyor. Her saniyesi uyuşturucu ile geçiyor.
***
Peki niye bunu kullanıyorlar? Kimi merak ettiği için başlıyor. Kimi arkadaş kurbanı. Kimi de o anki sıkıntılardan kurtulmak, kafayı dağıtmak yani uyuşturmak için. Ya sonra?
***
Birkaç denemeden sonra esiri oluyorlar. Kriz dönemi başlıyor. Kızlar evden kaçıyor, birçoğu bedenlerini pazarlayıp aldıkları parayla uyuşturucu temin ediyorlar.
***
Hırsızlıktan, yağmaya, fuhuştan cinayete kadar her suçu işliyorlar. Oturup konuşuyorsun. Bu illete nasıl bulaştıklarını açık açık anlatıyorlar. Ama bu anlatılanlardan rahatsız olanlar da çıkıyor.
***
FETÖ’cülerin emniyet teşkilatında etkin olduğu yıllardı. Zeytinköy’de madde bağımlısı bir grup gençle röportaj yapmıştım. Bu gençlerin fotoğraflarını da çekip verdikleri bilgilere göre haber yapmıştım. Sonra bu gençlerle tekrar karşılaştığımda haberden sonra başlarına gelenleri anlattılar.
***
Anlattıkları doğru ise; Gazetede fotoğrafları yayınlanan gençleri birileri tek tek aldırıp Aksu’daki bir yere götürüp “gazeteciye neden açıklama yaptınız” diye sormuşlar. Tehdit edilmişler. “Böyle böyle oldu” dediler. “Bir daha sana bilgi vermeyeceğiz” dediler.
***
Bunu üzerine ben de adliyeye gidip organize suçlara bakan dönemin anlı şanlı bir savcısına olanları anlattım. “Gelin sizi Zeytinköy’e götürüp uyuşturucunun uluorta satıldığını, ilkokul çağındaki çocukların ağaç diplerinde vücutlarına iğneyle uyuşturucu enjekte ettiğini göstereyim” dedim.
***
“En küçük suçun üzerine bile giderim” diyen o savcı, bu teklifimi kabul etmedi. Öyle kaldı. Öte yandan emniyet teşkilatında sağduyulu, gözü pek polisler de var. İşin üstüne kararlılıkla gidiyorlar. Bu meselenin sık sık gündeme getirilmesinden de mutlu oluyorlar.
***
Hatta bir tanesi dedi ki “sen farkında bile değilsin belki ama; bu meseleyi sık sık gündeme getirdiğin için analar babalar senin ardından çok hayır duası ediyor.” Hatta o polise uyuşturucuyla ilgili arşivimdeki fotoğrafları da verdim. “İşlerine yarar” diye.
SON SÖZ
Özetle olup bitenin herkes farkında. Sorunun nasıl çözüleceğine gelince. Meseleyi ona buna havale etmek yerine el birliği ile ortadan kaldırmalıyız. Yoksa bu tür olayların, İstanbul’daki gibi katliamların önünü alamayız. Sadece konuşmaya devam ederiz.