UNUTMA, HAYATI TANI! GERÇEK DOSTLUĞU BİL

Bugün siyaseti, koltuk hevesinde olanların boy gösterdiği yerel seçimi bir kenara bırakıp dönüp kendimize bir bakmanın zamanıdır. Çünkü adına SİYASET denilen bu dünya bize göre değil.

Gazetecilik çok zor ve stresli bir meslektir. Öyle her babayiğidin harcı değildir. Siyasilerin bulaştığı hastalık gibi gazetecilikte de bol bol hava var. Birçok kişiyle tanışıyor birçok olayın içinde oluyorsunuz.

Bu mesleğe bir kez girdiniz mi çıkmanız hiç de kolay olmuyor. Bizim meslekte ekonomik bir tatmin ya da ahbap-çavuş ilişkileri olmaz bu da siyasilerden tek farkımız...

Yaptığımız haberlerden ve yazılarımızdan memnun olan mutlaka vardır. Ancak memnun olmayanların sayısı olanlardan çok daha fazla. Hele hele “DOST” gibi görüp maske takanlarını eleştirdiniz mi vay halinize. Sizden kötüsü yoktur. Bir de üstüne hakaret işitirsiniz.

Bu davranışları gösterenler genellikle ya siyasiler, ya meslek odaları temsilcileri ya da kendini kaf dağında sanan sonradan görmeler oluyor. Aslına bakarsanız iyi insanlar ama öfkeyle kalkınca tanıyamaz oluyorsunuz.

Benim bildiğim GERÇEK DOST her daim doğruyu söyleyebilen ve eleştirebilendir. Doğru insan; düşündüğünü söyleyebilen ve söyledikleriyle yaşadığı aynı olan insandır. Bundan gayrısı ikiyüzlülüktür. Doğru en iyi vitamindir ama hazmedebilene... Hazmedemediğin zaman bünyeye aksi tesir yapar.


Gelin bugün mübarek cuma gününün hürmetine kimin ne dediğine bakmadan DOSTLUK üzerine birkaç kelam edelim. Belki anlayan bir insan evladı bir maske takmamış dostlar çıkar da yazılanı iyi okuyup anlar. Yoksa her kaybediş için birini suçlamaya devam ederler.

Hayat akıp giderken biz ne yapıyoruz ki? Kimimiz ne olduğumuzu unutuyor, hayatı bilmiyor ve dostun ne olduğunu bir türlü anlayamıyoruz. Unutma; dün çocuktun bugün ise genç, yarın yaşlı olacaksın, o halde gülümse her günü dünden daha iyi yaşama telaşıyla yaşa. Unutma; pek çok insan toprak altında yatıyor. Nemrut da firavun da bir insandı; İsa da, Musa da. Sen hangisi olacağına karar ver önce!

Unutma; yağmur bir ömür yağmaz, yağmurun ardından gökkuşağı da çıkar. Yağmur toprağın bereketidir, dertler de senin rabbine yakınlaşma kaynağındır. Unutma; kar temiz olsa bile üzerine bir kurum düşer. Yüreğinin temizliğiyle övünme asla.

Unutma; Ölümü her zaman an! Bir gün senin başına da bir mezar taşı dikilecek, adından başka bir şey kalmayacak dünyada. Unutma; ne acı baki kalır ne sevinç gök kubbede. Her şey insan içindir. Unutma; ne alırsan yanına o kalacak azık olarak sana!

Unutma dünya üç günlük bir masal buradan ebedi aleme geçiş köprüsü. O köprü delik deşik, yolu üzerinde dikenler var, senin yapman gereken şey dikenler arasından gülü görmek.

Unutma; acılar seni olgunlaştırır, ham meyvenin olgunlaşması gibi.

Nasıl ki aşı insan vücuduna verilen mikropsa, insanın başına gelen olaylarda insanın hayata tutunabilmesini sağlar. Unutma; kötüler olmasa iyilerin değeri anlaşılmazdı. Ama sen yine de iyi olmaya bak, kötüler insana acı çektirse bile her zaman gülmezler.


Unutma; kin, nefret, haset ve dedikodu kötü meziyettir, bunları terk et. Unutma; sen sevgiliye yar olmalısın. Sen bir Eyyüp olabilir misin? Vücudu kurtlarca dağlanan. Şimdi kim daha çok dert çekmiş söyler misin? Biz olsak dayanabilir miyiz acaba? Sen bir İbrahim olabilir misin, ateşlere atılan! Sen bir Yusuf olabilir misin yıllarca zindanda kalan!

Dertler ve tasalar için böyle düşünecek olursak her şey daha kolay gelecektir bizlere. Aslında dönüp kendimize sormamız lazım yaşadığımız hayatı. ‘Hayat nedir?’ diye. Nedir hayat biliyor musun? Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir. Kendin için neler hissettiğindir. Güven, mutluluk ve şefkattir. Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.

Hayat; kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir. Ne dediğin ve ne demek istediğindir. İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir. Her şeyden önemlisi hayat, başkalarının hayatını olumlu yönde kullanmayı seçmektir.

İşte hayat bu seçimden ibarettir!

Peki bu hayat nasıl çekilir bilir misiniz? Ben söyleyeyim. Gerçek dostluklarla. Peki bu nasıl olur? Dostluk, her gün 2-3 defa telefonla konuşmak değildir. Dostluk, bu yapılması gerektiğine inanılan telefon görüşmeleri sırasında diğer insanların dedikodusunu yaparak, karşılıklı bir şeyler paylaşıldığını zannetmek hiç değildir. Dostluk, dost bildiğin kişinin en ince detaylarını bilme ihtiyacı ve gereği değildir. Dostluk, her hafta 3-5 defa görüşmek de değildir.

Dostluk, dost bildiğin kişinin ilaç gibi hissettiği anda seni elinin altında bulması, yalandan, riyadan uzak, karşılıklı sevebilen insandır. İşte böyle olan kişi senin gerçek dostundur. Sen de onun! Bundan ötesi ise çıkar ilişkisidir. O da zaten bende yoktur. Hani Hazreti Hadimi’nin dediği gibi, “Mal da yalan, mülk de yalan. Var biraz da sen oyalan.”

Hayırlı cumalar, iyi hafta sonları.