Türkiye’de son aylardaki yağışların azlığı ve barajlarda su doluluk oranlarının düşmesi ile birlikte kuraklık riski yeniden ülke gündemine taşındı. Kuraklık riskine karşı tedbirler alınması gerektiğine ifade eden uzmanlar, bölgelerdeki su kullanımlarında havza kapasitesinin ve nüfus yoğunluğunun birlikte değerlendirilmesi gerektiğine dikkati çekti.

“BÖLGENİN TAŞIMA KAPASİTESİNİ DEĞERLENDİRMEK GEREKİYOR”

Konuya ilişkin Lider Medya’ya özel açıklamalarda bulunan Akdeniz Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ethem Karadirek, iklim değişikliği nedeniyle su kaynaklarındaki azalmanın ciddi bir su sıkıntısını beraberinde getirdiğini belirtti.

Akdeniz Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ethem Karadirek

Karadirek, bu kapsamda Tüm Türkiye’nin risk altında olduğunu dile getirerek, “Türkiye için su stresi yaşayan bir ülke diyebiliriz. Bu nedenle şehirlerimizde nüfus artışını, hareketliliğini planlarken de havzaların su taşıma kapasitesini değerlendirmemiz gerekiyor. Nasıl deprem riskini değerlendirmek gerekiyorsa burada da aynı seviyede taşkın riskini, kuraklık riskini ve bölgenin taşıma kapasitesini de değerlendirmek gerekiyor.  Çünkü bir bölgede insan yoğunluğu artmaya başladığında su kullanma seviyesi ve atık su seviyesi de artacaktır.”

“BAŞI VE SONU KESTİRİLEMEYEN BİR AFET”

Su krizinin beraberinde getirdiği kuraklığı ‘başı ve sonu kestirilemeyen bir afet’ olarak tanımlayan Karadirek, zamanını ve etkisini ön görmenin mümkün olmadığını söyledi. Karadirek, kuraklığı 3 farklı açıdan değerlendirildiğini ileterek, “Bunlar tarımsal, hidrolojik ve meteorolojik kuraklıktır. Meteorolojik kuraklık diğer türleri başlatıyor. Çünkü yağış rejimi değişti ve daha az yağış gelmeye başladı. Bunun sonucunda da tarımsal kuraklık ortaya çıktı ve topraktaki nemlilik azalmaya başladı. Öte yandan hidrolojik kuralık ile de yüzeysel akışta azalma meydana gelmeye başladı” diye konuştu.

Kuraklığın hayatın her alanının derinden etkileyeceğini vurgulayan Karadirek, “Kuraklığın sosyo-ekonomik olarak sorunları da beraberinde getirir.  Bir bölgede kuraklık yaşanmaya başladığı zaman sosyo-ekonomik sorunlar nedeniyle o bölgeden göç başlar. Örneğin kuraklık yaşanması sebebiyle o bölgede insanlar tarımcılık ve hayvancılık faaliyetlerini gerçekleştiremezler” ifadelerini kullandı.

İÇ ANADOLU BÖLGESİ ALARM VERİYOR

Karadirek, Türkiye’de en yoğun kuraklığın İç Anadolu Bölgesi yaşandığını aktardı. Karadirek, Konya kapalı havzasındaki yağış miktarında çok ciddi azalma olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:

“Konya’ya kendi havzasındaki su yetmediği için su, havzalar arası transferle geliyor. Bunun Marmara’da da örnekleri var. O da hem yağış miktarındaki azalma hem de nüfus yoğunluğunun fazla olması sebebiyle gerçekleşiyor. Kuralıkta ikinci sırada Marmara bölgesi geliyor ancak belirttiğimiz gibi kuraklık tahmin edilemeyeceğinden hangi bölgede ne zaman olacağını bilemiyoruz. Ancak havza bazında kişi başına düşen su potansiyellerine baktığımızda Marmara bölgesi, Konya kapalı havzası ve Akarçay havzası gibi havzalarda ciddi miktarda kişi başına düşen su miktarında azalmalar söz konusu.”

ANTALYA ARTIK SU ZENGİNİ DEĞİL

Antalya’nın ise kişi başına düşen su miktarına bakıldığında su zengini olmadığına değinen Karadirek,”Suyumuz var ama bu suyun kişi başına düşen miktarı önemlidir.  Antalya’nın nüfus yoğunluğu özellikle son yıllarda ciddi miktarda artmaya başladı. Antalya’nın nüfus artış oranı Türkiye ortalamasının üzerinde. Dolayısıyla Antalya’ya su zengini bir bölge demek mümkün olmayacaktır” diye konuştu.