TEKNOLOJİ, HUKUK VE İNSAN HAKLARI

 İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması…

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. Maddesinde “Her şahıs, özel ve aile hayatına, konutuna ve muhaberatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir” ifadesi geçmektedir. Bu maddenin gelişigüzel şekilde konulmadığı kanaatini taşımaktayız ki bugünkü teknolojik atmosferin getirdiği insan hayatına etkisi ve sonuçları malumunuzdur. İnsanın en doğal haklarından biri olan haberleşme özgürlüğünün bahsettiğim madde kapsamında yer alacağı ise tartışmasız bir gerçek olarak karşımızda yer almaktadır. Ayrıca Anayasamızın 22. maddesinde yer alan lafzi ifadenin; kökünü yukarıda bahsettiğimiz maddeden aldığını ve bunun yanı sıra gizlilik esasını da vurguladığı açıktır. Ancak yine de aynı maddenin ikinci fıkrasında bir şerh bulunmaktadır.

***

İlgili fıkra “Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” başlıklarını dikkate alarak mevzubahis haberleşme özgürlüğünün kısıtlanabileceğini ve bu dahi gerçekleştirilirken gelişigüzel şekilde değil belirli bir usul ve karar aşamasından geçtiği andan itibaren oluşabileceğini ifade etmektedir. Yani burada kanun; her şeyden emin olmak istemekle birlikte bireylerin özel hayatı kapsamındaki haberleşme hürriyetine müdahale sınırlarını önceden belirleyerek denetimini yapmış ve aykırı işlemlerin belirli sorumluluk gerektireceğini de dile getirmiştir. Geçen hafta ısrarla belirttiğimiz üzere kişinin Anayasal kapsamda belirtilen en doğal haklardan birinin kısıtlanarak, suç olan unsurların ayıklanıp doküman haline dönüştürülmesi ve kesin delil niteliği taşıyabilmesi için farazi değil kesin bir şüpheye ihtiyaç duymaktadır.

***

Bir diğer husus ise Anayasa md. 22/2 ile CMK md. 135/8 arasındaki bağlantıdır. Yani ilgili maddede tane tane belirtilen Türk Ceza Kanununda tanımı ve hükmü olan bu suçlar; bir başlık altında toplanıp kendilerine hukuki temel olarak Anayasa md.22/2’yi almaktadır. Bu sebeple rahatlıkla diyebiliriz ki “Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” esasları Ceza Kanunundaki birtakım suçları bir araya toplayıp, özel olarak tanımlanması gerekliliğini ortaya koymuş ve cezaları önceden belirlenmiş bir hususa sokmuştur. Bu da özetle kanunen tanımlandığı üzere Katalog Suçlar başlığını işaret edecektir.

***

Buna göre ise; yazıda bahsettiğimiz kesin şüpheye dayanan iletişimle alakalı tedbirler ise ancak CMK m.135/8’da sayılan katalog suçlarda uygulanabilir hükmünü taşımaktadır. Yani; sonucu ne olursa olsun veya ne kadar ağırlık, zarar taşırsa taşısın, ilgili maddede belirtilen suçlar dışında bu tedbire gidilmesi mümkünlük taşımamaktadır. Bu vaziyetin gerçekleştirilmesi halinde ise keyfiyetin ortaya çıkacağı öne konulmaktadır ki; keyfiyetle elde edilen delilin, yani hukuka aykırılık kapsamı taşıyan hukuki sınırlar çerçevesinde tanımlanmayan bir şeye dayanılması yargılamayı şüpheli bir niteliğe taşıyacaktır. Bu da vaziyetin şüpheli veya sanık aleyhine kullanılamayacağını kat’i bir suretle ortaya konulmuştur. Ezcümle; sanık veya şüpheli suçu işlese dahi hukuka aykırı delil toplandığı sebeple bu vaziyetten faydalanabilir.

***

Dikkat çekmek istediğimiz bir diğer husus ise ilgili maddenin 9. bendinde yer alan “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kapsamıdır. İletişimin dinlenmesi tedbiri; vaziyetin keyfiyet olarak değerlendirilmemesi için olağan haberleşme değil, bağlantılı ifadeler ve örgüt kapsamının kesinliğinde devreye gireceği ifade edilmektedir. Delil olmayan hususlar ise soruşturmasının başlamasına dayanak olabilecek bir ihbar kapsamında değerlendirilebilir. Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin 17.11.2015 tarihli kararında ise CMK m.135/8 kapsamında usulüne uygun olarak gerçekleştirilen tedbir sırasında tesadüfen elde edilen delillerin bu şekilde yeni bir soruşturma başlatabileceğini açık bir şekilde göstermektedir.