SUDA YÜZDE 7 KDV İNDİRİMİ NE OLDU?

Devlet temel gıda maddelerindeki KDV oranını yüzde 8’den 1’e indirirken birçok belediyede su tarifelerinde aynı oranda KDV indirimine, yana ucuzluğa gitti. Peki Antalya’da ne oldu?

‘Biz Birlikte Yaparız’ mottosu ile göreve gelen CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, indirim yerine bahane üretti. Neymiş efendim, ASAT’a geçen yıl aynı dönemde gelen elektrik faturası 22 milyon lira iken bu yıl aynı dönemde 66 milyon lira gelmiş. Bu rakamda indirim olmadan suda indirime gidemezlermiş!

Yahu adama sorarlar şimdi, “İndirim yapan belediler acaba elektrik kullanmıyor mu?” diye. Peki indirim yapanlar acaba gökten mi indiriyorlar bu suyu?

Amaç hizmet üretmemek bahane üretmek ise sebep aramak gerekmez. Bakın son günlerde Antalya’da yaşayanların canı elektrikten yandığı kadar su faturalarından da yanıyor.

Örnek kendimi vereyim. Efendim ortalama 24 ton su kullanan bir aile olmamıza rağmen kış sezona nedeniyle bu 15 tona kadar düştü. 24 ton suya gelen fatura 100 lirayı zar zor geçerken 200 lirayı geçmeye başladı.

“Acaba ben mi yanlış biliyorum?” diye bir araştırma yaptım. Ama suyu en pahalı kullanan il olduğumuzu bir kez daha öğrendim. Hem de mega kent İstanbul’dan bile pahalı.

Bakın o fiyat tarifelerine göre; İstanbul: 6.55, Ankara: 8.10, İzmir: 7.56, Bursa: 4.98, Adana: 6.5, Kayseri: 7.12, Gaziantep: 5.84, Kocaeli: 6.77, Erzurum: 6.42, Muğla: 4.53, Konya: 5.70 liraya kullanıyor suyun tonunu.

Bu KDV indiriminden sonra yanı başımızdaki Konya, suyun tonu 5.70 lira iken birde yüzde 7 indirim yaparken bizimkisi ise “Elektrikte indirim yoksa suda da yok” dedi çıktı resmen.

Peki dünya kenti, her tarafından şırıl şırıl su akan, Manavgat Irmağı denize dökülen Antalya’da suyun tonu kaç lira biliyor musunuz? Tamı tamına 8.82 lira.

Az daha uğraşsalar damacana suyun fiyatı ile yarışır hale gelecek. Oldu olacak Doyran Mahallesi tepelerinden Saklıkent’ten gelen Ceylanpınarı memba suyunu şebekeye bağlayın da aldığınız parayı hak edin.

Yok böyle devam edilecekse, pandemi nedeniyle başlatılan ‘Askıda su faturası’ uygulamasına başvuran Antalyalı sayısı giderek artacaktır.

Sevgili dostlar. Bir arkadaşım bana dedi ki, “Muhittin Böcek hakkında her gün yazıyorsun. Haklı olabilirsin amma her gün aynı ismin hakkında yazmak inandırıcılığını kaybediyor.”

Belki haklı olabilir o dostum. Amma velakin yapılan yanlış uygulamaları, hataları, vatandaşın hakkını kim savunacak? Ne yapalım çeşitli varyasyonlarla susturdukları gibi bizde mi susalım?

Kim ne yaparsa yapsın, kim ne derse desin, ben haksızlık ve yanlışların karşısında durmaya, onları yazmaya devam edeceğim. Çünkü, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diye bilirim.

İşte bu noktada suyu en pahalı kullanan şehirde yüzde KDV indirimi istemek benim ve bu şehirde yaşayan herkesin en doğal hakkıdır diye düşünüyorum.

BİZ NASIL BU HALE GELDİK?

Yağmurlu bir Antalya gününde eve kapanıp haberlere takılıp kalmak. Bir tarafta Rusya-Ukrayna meselesi, diğer tarafta polis adliye haberlerini izleme. İnsanın ruhu daralıyor.

Bu sadece bugün mü? Değil. Özellikle son günlerdeki haberleri gördükçe “Allah’ım, biz neden böyleyiz” diyesi geliyor insanın. Hakikaten biz bu hallere nasıl geldik?

Birlik ve beraberliğimizi bozmak için yapılanlar, sevgiden ve saygıdan bihaber yetişmekte olan gençler, sokakta ve evde yaşanan şiddetler, tacizler ve neler neler.

Üstelik bütün bunlara da uydurmakta olduğumuz kılıflar. Kendimizi ve hareketimizi haklı göstermek için söylediğimiz şeyler. Biz neden böyleyiz, nasıl bu hale geldik dostlar?

Neden sürekli olarak yanlış ve hatalı şeyler yapıyoruz? Bunun cevabını bilen var mı acaba? Zaten cevabını bilsek veya bilseler böyle hataları işlere imza atmazlar sanırım.

Bize ne oldu da, dışarıda başkalarının namusuna göz diker olduk? Ama iş kendi ailemizden birine geldiği zaman kıyameti koparıyoruz öyle değil mi? Sanki değer yargılarımız değişmiş gibi.

Boğazımıza kadar borca battığımız halde neden hala paraya para demiyormuş gibi galesiz davranıyoruz. Bugün bakın ünlü restoranlara 3-4 gün önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Çünkü her gün ful dolular.

İşyerimizde çocuk işçi çalıştırır daha sonrada televizyon ve gazetelerde çocuk istismarından söz ediyoruz. Şehir içi trafikte araç sollamayı marifet sayar sarı ışıkta korna çalmayı insanlık örneği görür, adeta tüm yollar bizim gibi yayılarak gideriz. Öyle ki yoldaki çizgiyi ortalayıp arkadan gelen aracı görmezden geliriz. Bütün yollar bizim ya!

Ülke menfaati için ortak hareket etmeyi bilmez, cebimiz söz konusu olunca hemencecik kenetleniriz. Kendi iç işlerimize müdahale etmeye kalkışanlara çanak tutarız.

Peki biz binlerce yıllık mazisi olan büyük bir devlet değil miyiz? Bu büyük devletin vatandaşları değil miyiz? Birlik ve beraberlik içinde asırlarca yaşamış hiçbir ayrım gözetmeden bütün herkese kucak açmış değil miyiz?

Çağ açıp çağ kapatan büyük sultanların torunu, yoktan bu devleti kuranların nesli değil miyiz? Hadi cevapları arayalım birlikte. Yok aslında cevap aramak yerine dönüp kendimize bakmak yeterli.

Sonra? Sonrası çok basit; “Peki bize ne oldu Neden böyleyiz? Biz bu hale nasıl geldik?” sorularını kendi kendimize sorarak cevabını yine kendimizde aramamız yeterli olacaktır.