SİZ HİÇ MELEĞİNİZİ KAYBETTİNİZ Mİ?

Yazımın başlığını okuyunca sakın bir film senaryosu falan zannetmeyin. İnsanın kendine göre “Meleğim” dediği varlıklar değişebilir. Bu kimi zaman anne kimi zaman baba kimi zaman ise bir evladınız olabilir.

Yazacaklarım yakın zamanda yaşanmış bir hikaye. Hem de öyle böyle değil. Okuyunca siz de hak vereceksiniz. Ben hiç meleğimi kaybetmedim ama torununa “Meleğim” kaybeden birini tanıyorum. Bir dönem Akseki muhabirliğimizi yapan ressam-eğitimci İbrahim Ekmekçi.

Ekmekçi, geçen hafta 22 yaşındaki güzeller güzeli, ailenin tek torunu Sevgi Ekmekçi’yi trafik kazasında kaybetti. Adına kazamı dersiniz yoksa trafikte işlenen cinayet mi dersiniz bilemem. Fakat yaşanan kazayı kısaca anlatayım buna siz karar verin.

Olay, Kepez ilçesi Gazi Bulvarı üzerinde meydana geldi. Uğur Efe yönetimindeki 34 LFC 655 tur otobüsü seyir halinde iken refüjü aşıp karşı şeride geçti ve Hande Aykurt yönetimindeki 07 EDV 07 plakalı otomobile çarptı. Otobüs, büyük bir hızla yol kenarındaki işletmelere zarar verdikten sonra, oto tamirhanesine girerek durabildi.

Kazada otomobilde sıkışan Sevgi Ekmekçi ile sürücü Aykurt güçlükle kurtarılarak hastaneye kaldırıldı. Ekmekçi, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Aykurt ise halen ameliyat üzerine ameliyat geçiriyor. Otobüs sürücüsü ise taburcu oldu çalışacağı günü bekliyor.

Buraya kadar okuduklarınız sanki normal bir trafik kazası gibi gelebilir size. Ama işin aslı öyle değil. Bu yolda özellikle tur şirketlerine bağlı otobüs, midibüs ve minibüslerin karıştığı ne ilk ne de son ölümlü kaza bu.

Ama kazadan sonra otobüs şoförünün anlattığı senaryo ve verdiği akıllara zarar verecek bir olay. Önce karakolda verdiği ifadesinde askerlik yaparken 2 kez bayıldığını, ilaç kullanmamasına rağmen tansiyon sorunu olduğunu söylüyor.

Fakat savcıya verdiği ifadesinde de neredeyse otobüse bindiğini bile zor hatırladığı imajı uyandıran sözler kullanıyor. Diyor ki, “Gazi Bulvarı’na otobüs ile çıktım. Çallı Kavşağından yan yoldan Gazi Bulvarı’na giriş yaptığımı hatırlıyorum. Bundan sonrasını hiç hatırlamıyorum.”

Hay Allah. Şoför arkadaş direksiyonda değil sanki onun yerine başka bir ruh koca otobüsü kullanıyor!

Ve yan otobüsün güzergahından çıkıp, orta refüjü aşıp yan yola nasıl geçtiğini ve kazanın nasıl olduğunu hiç ama hiç hatırlamadığını sanki eline yazılmış bir kağıttan okumuş veya sufle verilmiş gibi okumuş savcıya.

Peşinden de eklemiş, “Belirgin bir rahatsızlığım yok. Kaza saati itibarı ile uykusuzluğum ve belirgin bir rahatsızlığım da yok” demiş. Hani, askerde 2 kez bayılmıştın ve böyle bir ima oluşturmaya çalıştın diye adama sormazlar mı?

Yani bu yolu ve tur otobüsü şoförlerinin bir çoğunun nasıl araç kullandığını bilenleriniz bilir. Eğer sürat yapmıyor, telefon kullanmıyor ve direksiyon başında uyumadıysanız bu yolda kaza yapsanız bile karşı şeride oradan da dükkanlara giremezsiniz. Hele kemeriniz takılı ise otobüse bi şekilde yön verirsiniz!

Bana göre şoföre iyi bir senarist senaryo yazıp eline vermiş ve iyi bir avukat sufle yapmış ifadesi sırasında. Yoksa yıllarca bu yoldaki kazalar ve turizm şoförleri ile haber yapmış ve onların yaşadığı sorunları yazan birine hikayenizi kabullendiremezsiniz.

Savcılar ve hakimler bu hikayeyi kabullenirler mi bilemem ama ben ne kabullenmedim ve yemedim.

ÇOK HAKLISIN ÖĞRETMENİM

Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere. Yani ateşin düştüğü ve yaktığı yere. Öğretmen İbrahim Ekmekçi’nin yaşadığı acıya. Elinden “Meleğim dediği toru Sevgi’nin uçup gitmesine.

Ekmekçi’nin, “Ailemiz için çok büyük bir felaket, üniversite son sınıf öğrencisi, tek torunum, anne-babasının tek evladı, dünya tatlısı kızımızın kaza sonunda yaşamsını yitirdi. Tüm ailemizin yaşamını kararttı...” ifadeleri sizce ne anlama geliyor.

Düşünün bir kere. Kendinizi Ekmekçi’nin oğlu ve gelinin yerine koyun. Birici torununuz evladınız ‘Meleğiniz’ bir varmış bir yokmuş misali trafikteki cinayete kurban gidiyor. Ne hissederdiniz?

İbrahim Ekmekçi öğretmenim, oğlu Süleyman ve İstanbul’daki Avukat kızı Esin ile telefonda konuşurken boğazım düğümlendi. İki kız babası olarak onların yerine kendimi koydum ve empati yapmaya çalıştım. İnanın zor ötesi bir şey bu yaşanan.

Şimdi bu noktadan sonra Ekmekçi ailesinin tek isteği var; “Bu cinayet gibi kazanın iyi araştırılması, tur şirketleri ve otobüs şoförlerinin mercek altına alınarak başka ocaklara ateş düşmesinin önüne geçilmesi.”

BAKANLIK DEVREYE GİRMELİ

Buradan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a seslenmek istiyorum. Kendisi de Akseki yöresinin bir evladı ve iyi bir turizmci. Yani hem aileyi tanıyor hem de bu yolu.

Yıllardır bu yolda ve tur otobüsleri ile şoförlerin karıştığı kazalarda onlarca ocak söndü, evlere ateşler düştü. Bir çok kazada şoförlerin uykusuz olduğu ortaya çıktı.

Bazılarında ise şoförler kendileri itiraf etti, uykusuz ve yorgun çalıştırıldıklarını. Hatta otellere alınmadıklarını bagajlarda yatırıldıklarını!

Sayın Bakan Ersoy; Bölge halkının ve en son ocaklarına ateş düşen ‘Melekleri’ Sevgi’yi kaybeden Ekmekçi ailesinin sesine kulak verin. Bu işe bir el atın ve gerekli talimatları vererek bu trafik canavarlarının can almasının önüne geçin.

Çünkü, gençler kolay yetişmiyor. Sizin de evladınız var. “Evlat, torun acısı hiçbir acıya benzemiyor” diyor İbrahim Ekmekçi öğretmenim.

Haksız mı Sayın Bakanım. Lütfen bu konuya el atın. Meleklerimiz ölmesin, uçup gitmesin.