SİYASET OKULU ATSO BU HALE NASIL DÜŞTÜ?
Patronlar ve onların peşine takılan biz gazeteciler bir aya yakın süredir Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) seçimleri ile yatıp kalkıyoruz. Oysa ki memleketin meseleleri başka. Ancak 53 bin civarında üyesi bulunan ATSO bu şehrin en büyük STK’sı. Hal böyle olunca buradaki seçimler herkesi ilgilendirir hale geliyor. 53 bin üyenin çoğu ise böyle düşünmüyor.
Nedeni ise seçimde ise oy kullanmaya haiz 22 bin 843 üyenin 13 bin 628'i sandığa gitmiş. 53 bin üyenin 40 bininden yarısı seçmen bile olmamış! Sanırım ne demek istediğim anlaşılmıştır.
Seçim sürecine girildiğinde liste krizi ve peşinden gelen NACE Kodu meselesi bugünlere gelineceğinin adeta habercisi oldu. Bunların tamamı önceki yazılarımda mevcut.
Sonuçta 1 Ekim’de 49 meslek komitesinden 117 meclis üyesinin seçimi yapıldı. 7 Ekim’de ise önce Yönetim Kurulu ve Başkanı sonrada Meclis Başkanlığı seçimi gerçekleştirildi.
Yapılan seçimde Davut Çetin’in kırmızı listesi 59, Ali Bahar’ın mavi listesi 58 oyda kaldı. Davut Çetin, ATSO’da güven tazeleyerek tekrar başkan seçilmiş oldu ve öyle açıklandı.
Bizler ve sizler Çetin ve ekibinin mazbata almalarını beklerken önceki akşam son anda Kepez İlçe Seçim Kurulu’nun aldığı karar ile patronlar tam bir şok yaşadı. Çünkü kazanan değişti!
Nedeni ise kararda net yazmamakla birlikte seçime hile karıştırılması. Karara göre, 59 oy ile seçimi kazanan kırmızı listelerde yapılan inceleme sonucu böyle bir kanaat oluşmuş.
Şöyle ki; 59 oydan sadece 3’ünde çizik ve işaret yok. 37’sinde her iki listede aday olmayan 37 kişinin adı ve soyadı yedek listenin son sırasındaki isimin çizilerek yazılmış. 19’unda ise ya asil yada yedekler ardasında adı olmasına rağmen yine yedek listenin son sırasında isim çizilerek kendi isimleri yazılmış. Bir de Ayhan Yıldırım asil üyede adı yazarken yedek listenin son sırasında ismi çizip kendi ismini yazıp bunu da sosyal medyada paylaşmış.
İşte seçim kurulu bu tespitlerden sonra Davut Çetin’in aldığı 56 oyu geçersiz sayıp Ali Bahar’ın 3’e karşı 58 oyla seçimin galibi olduğuna karar vermiş. İtiraz yolunu açık tutmuş.
Buraya kadar yaşananlar için Davut Çetin, “İlçe seçim kurulu böyle bir karar almış, ben de şimdi il seçim kuruluna itiraz ediyorum. Bizim listelerimiz çarşaf listesidir ve isteyen istediğini yazar” dedi. Ali Bahar ise, “Henüz hukuki süreç sona ermiş değil. Dolayısıyla bu süreçte açıklama yapmak, söz söylemek doğru olmaz. İl seçim kurulunun kararını bekleyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Neresinden bakarsanız bakın, kim neyi söylerse söyleyip savunsun, yaşananlar tam bir fiyasko. Hem asil hem yedek olmuş bazı isimler. Resmen ellerine yüzlerine bulaştırmışlar.
Güvensizlik mi var, baskı ve tehdit mi var, yoksa cahillik mi? Umarım, bunların dışında kabul edilebilir bir gerekçesi vardır yapılan işlerin.
Yahu arkadaş, madem yola çıktığınız insanlara güvenmiyorsunuz niye listelerinize alıp destek istiyorsunuz? Allah aşkına birileri bana sorunun cevabını versin.
Madem güvensizliğiniz var başka bir yöntem bulamadınız mı size oy kullandığını belli etme şeklini. Türlü türlü yolu vardır bunların. Lafa geldi mi kurt bir yöneticiydiniz ya.
Dün tüm gelişmelerden sonra Davut Çetin ve ekibi İl Seçim Kurulu’na giderek itirazda bulundu. Sanırım bugün yarın bir sonuç ortaya çıkacak ve nihai karar verilmiş olacak.
Benim asıl canımı sıkan 140 yıllık bir geçmişe sahip olan Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nın bu hallere düşürülmesi. Türkiye’ye kötü bir örnek olmamız.
Koca koca işadamları, parmaklarını oynattıkları zaman Antalya ekonomisini ters düz edecek düzeyde insanlar bir seçim uğruna koca bir kurumu ne hale düşürdüler? Yazık çok yazık.
Şimdi seçimi Davut Çetin kazansa ne Ali Bahar kazansa ne. ATSO’nun itibarı yerle yeksan edilmişken ortaya çıkacak tablo sanırım kimsenin içine sinmeyecektir.
Lakin “Adaletin kestiği parmak acımaz” diye bir atasözümüz var. Adalet kimden yana tecelli eder bilemem ada bari bundan sonrası için herkes iyi bir düşünmeli öyle hareket etmeli.
Yoksa siyasete atılmanın geçtiği yol olarak bilinen ATSO yerlerde sürünür. Öyle değil mi?
BU İŞİ BİRİ DURDURMALI
Pandemi ile birlikte parklarda geceli gündüzlü mailece, mahallece, site sakinleri olarak hatta günleri yapmak alışkanlık haline geldi. İlk zamanlar masum gibi görünüyordu.
Ancak pandemi bittikten sonra işin aslının öyle olmadığı ortaya çıktı. Bu masume alışkanlık kalıcı bir alışkanlığa dönüştü. Kamp sandalyesini kapan parklara akın etti.
Hem de ne akın ediş! Çayını böreğini, pastasını içkisini alan kurdu masayı parka. İşi abarttıkça abarttık. Kadınlar altın gününü buralarda yapmaya başladı, ev batmasın diye.
Sonra akşamları aile ve arkadaş buluşmaları buralara taşındı. Sazlı sözlü muhabbetlere geçildi. Yetmedi bunlara çocukların doğum günü, doğacakları özel günler başladı.
Durmadık, durduran olmadı. Ortalık boş olunca işin içine organizasyon şirketleri dahil edildi. Parklara müzik sitemi hatta seyyar salıncaklar bile kurulmaya başlandı. Nereye mi?
Örneğin Falez 1-2 Parkı’nda Yalım Restoranın önündeki alana. Arkadaki sitelerde oturanlar ne balkona çıkabiliyor ne de evin içinde oturabiliyor. Çünkü kapı pencere açsa cıstak cıstak.
Birinin özgürlüğü derken diğerinin yaşam hakkını elinden almaya başladı bazı kendini bilmezler. Lafın kısasa işler çığırından çıkmış durumda. Sadece burada mı? Şehirdeki onlarca parkta.
Sevgili etkili! Yetkililer. Allah aşkına şu soruna bir çözüm bulunda herkes bi rahatlasın. Yoksa yakında kavga dövüşler artacak, polis merkezleri bu konuda yetersiz kalacak.
Demedi demeyin!