ŞİMDİ NORMALE DÖNMELİYİZ

Ormanlık alanları ile Türkiye'nin ciğerlerini can kayıpları ile yürekleri yakan ve 28 Temmuz’da Antalya'nın Manavgat ilçesinden başlayıp 5 ilçeye yayılan yangın nihayet son buldu.

Sadece Manavgat'ta 7 kişi hayatını kaybetti. Ormanlık alanlar hariç, yanan ev, ahır, depo, iş yeri, tarım alanları ve ölen hayvanlarla ilgili ekonomik kaybın en az 1 milyar TL olduğu hesaplandı.

Birileri helikopter uçak yok derken, yangınla mücadelede ilk günlerde 3 uçak 33 helikopter, sonraları 8 uçak, 2 İHA, 19 helikopter, 2 yönetim helikopteri, 1 insansız helikopter, 1915 araç ve 8 bin 155 personel görev aldı.

Yangın söndürme uçakları ve helikopterler 10 günde günlük 1600- 1650 civarında olmak üzere toplamda 160 bini aşkın sorti yaptı. Alevlere atılan sular bir göldeki su kapasitesine yaklaştı.

Alevlerde mücadele göz ardı edilmemesi gereken ormancılar, itfaiyeciler, köylüler ve gönüllerin özverisi.

Bunun yanında, hem Antalya ve ilçeleri hem de Türkiye'nin birçok ilinden bölgeye gelen gönüllülerle büyük bir seferberlik örneği sergiledi.

Tıpkı, Çanakkale Savaşı’ndaki milli ruhu ile gerçekleşti. Şimdi bölgede yaraları sarma vakti. Öyle boş boş konuşmak yerine yapılanlara katkı koymak önemli.

Devlet, bölgede elini taşın altına koldu ve ihtiyacı olana konteyner evler ile çadırları kurdu. TOKİ’nin yapacağı evlerin temeli atıldı.

Bölgeye 52.5 milyon lira nakdi yardım gönderildi. Evi tamamen yananlara 50 bin liraya kadar eşya, kira yardımı hesaplarına yatırılmaya başlandı. Yani kısacası yaralar sarılmaya başlandı.

İşte bu noktada yapılacak iş katkı koymak ve normale dönüş için çaba harcamak gerek.

RAKAMLARLA FEKALET

Akdeniz Bölgesi'nde orman yangınlarının etkilediği alanlar, Gebze Teknik Üniversitesi (GTÜ) Harita Mühendisliği Bölümü İleri Uzaktan Algılama Teknoloji Laboratuvarı'nda optik ve termal uydu görüntüleri kullanılarak haritalandırıldı.

Analizler sonucunda, Manavgat'ta 56 bin 663, Marmaris'te 12 bin 935, Bodrum'da 11 bin 898, Köyceğiz'de 1629 ve Gündoğmuş'ta 685 olmak üzere toplam 83 bin 810 hektarlık alanın yandığı tespit edildi.

Günümüze dek Türkiye’de yaşanan en büyük yangın, 2008 yılında Manavgat Taşağıl bölgesinde çıkan yangında ve yaklaşık 16 bin hektarlık alan yanmıştı.

Bu veri göz önünde bulundurulduğunda, yaklaşık 57 bin hektarlık alanın yanmasına sebep olan 2021 Manavgat yangını, Türkiye tarihinin en büyük yangın felaketi olarak kayıtlara geçmiş durumda.

Sanırım bu rakamlar bölgede yaşanan ve “Neden söndürülemiyor” naraları atanlara da veri oluşturur.

 

ZEHİRLİ DİLİ  BIRAKALIM

Profesör Dr. İbrahim Demir diyor ki, “Akli sağırlık ve akli körlüğün tedavisi yok. Ne dersek diyelim, ne gösterirsek gösterelim her ne olay vuku bulursa bulunsun akli kör ve sağırlar bunu algılayamayacaktır.”

İşte bu söz Manavgat orman yangınları için ‘cuk’ diye geçerli bir söz oldu bana göre. Çünkü yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım karşısında bir çok kişinin özellikle muhalefet siyaseti yapanlar bu noktadaydı.

Şimdi 10 gün öyle bir şey oldu ki, konuşulan dil ‘zehir’, kurulan ‘cümleler’ keskin kılıç, sergilenen tavır ‘düşmanca’ oluşturulan algılan ‘rezil senaryo’ gibiydi.

Yangınlar sırasında kullanılan zehirli dil, beni olduğu gibi, ülkede yaşayan 82 milyonu da rahatsız ettiğinden yana zerre kuşkum yok.

Şu da bir gerçek ki, bu dil bugünkü siyasetçilere mahsus bir dil değil, geçmişteki siyasetçiler de bu dili kullanmaktan geri kalmadılar, ama bir farkla.  Bu kadar bel altı vuruşlar yapmadılar. Tıpkı CHP Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak gibi.

İnşallah bugünden itibaren daha yumuşak, daha tatlı bir dil kullanır iktidara muhalif bizim siyasetçiler  Çünkü, Türk insanına yakışmıyor, hele hele “Elhamdülillah Müslüman’ım” diyenlere hiç yakışmıyor.

Yangınlar sırasında kullanılan bu dil sadece bugüne mahsus değil, ama gönül bu sert dilin yumuşatılmasından yana. Aksi halde bu dil kullanarak kazanacaklarını sananlar bilsinler ki acayip kaybediyorlar!

Ne mi kaybediyorlar? İlk önce insanlıklarından ve onlara güvenenleri kaybediyorlar. Cazibe,  sevgi ve oy kaybediyorlar. Kendi lehlerine olacağını zannettikleri her şeyi kaybediyorlar, ama farkında bile değiller. Gözleri öyle dönmüş ki, babalarını bile tanımıyorlar!

Bu dili kullanarak, belki isteyerek, belki istemeyerek, belki bilinçli, belki bilinçsiz, bu ülkenin insanını ayrıştırıyorlar, bu ülkenin insanını düşmanlaştırıyorlar, bu ülkenin insanını cepheleştiriyorlar. Velhasıl velkelam güzel ülkemizi bölüyorlar.

Bakın beyler, bayanlar, duyanlar ve duymak istemeyenler. Bu dil zehirli bir dil, bu dil yapan değil yıkan bir dil. Bu dil benim ülkemin politikacı ve siyasetçisine de, milletvekiline de maalesef YA-KIŞ-MI-YOR.

Gelin, hem söylemlerimizle, hem eylemlerimizle normale biran önce dönelim. Yoksa toptan kaybedeceğiz. Çünkü ülkemiz sıkıntılıyken, bizim tek vücut olmamız gerekirken, bizim kenetlenmemiz gerekirken, bir olmamız gerekirken, biz hala zehirli bir dille siyasi rant peşindeyiz.

Vakit olunca gücümüzle normale dönmek için küreklere asılmalıyız. Birlik ve beraberliğe koşmalıyız. gruplaşmalardan, bölünmüşlüklerden, siyasallaşmalardan acilen kaçmalıyız

7’den 70’e herkes hemen şimdi fabrika ayarlarına dönüp normalleşmeliyiz. Yoksa iş işten geçecektir.