SİGORTALILARININ KENDİNİ BİLDİRMESİ
506 sayılı Kanunda işçi hissesine isabet eden primi işçinin aylığından kesip kendisine isabet eden primi de ilave ederek SGK’ya ödeme yükümlülüğü işverene yüklenmiştir. SGK işverenden her zaman primleri tahsil edebileceğinden işverenden henüz primlerin tahsil edilmemiş olması sigortalıya aylık bağlanmasına engel olmamaktadır.
***
Zaten, 5510 sayılı Kanun’un 93’ncü maddesinde, Kurumun prim ve diğer alacaklarının ödenmesinde zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu, prim alacağı mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise, bu sürenin kararın kesinleştiği tarihten itibaren başlayacağı belirtilmiş olup, Yargıtay da hizmet tespit davası sonucu tespit edilen süreye ait primlerde zamanaşımının kararın kesinleşmesinden itibaren başlayacağına hükmetmiştir.
Beş yıllık hak düşürücü süre, sigortalının çalışması ile ilgili Kuruma hiçbir belgenin verilmemesi durumlarında söz konusudur. Sigortalının çalışması ile ilgili belgelerden her hangi birinin Kuruma verilmiş olması durumunda hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir.
***
Bu duruma örnek vermek gerekir ise, 05.07.1998 tarihinde çalışmaya başlayan sigortalının işe giriş bildirgesi verilmiş bir süre çalışmış ve işten çıkmış, fakat bu süre içinde hiç prim yatırılmamış olsa, bu sigortalı aradan çok uzun süre geçse bile, (diyelim ki 15-20 yıl) dava açarak sigortalı başlangıç tarihinin 05.07.1998 olduğunun tespitini isteyebilir.
***
Yargıtay sigortalılık başlangıcının tespiti davalarında fiili çalışmanın da kanıtlanmasını istemektedir. Çalışanın işe girişinin SGK’ya bildirilmediği ve dolayısı ile primlerin de ödenmediği durumlara çalışma yaşamında, özellikle küçük ölçekli işyerlerinde sık rastlanmaktadır. Çalışmanın kesintisiz devam ettiği fakat SGK’ya kesintili çalışma olarak bildirildiği durumlarda da dava yolu ile çalışmanın kesintisiz olduğu ve bildirilmeyen sürelerde de çalışıldığı kanıtlandığında bu süreler de sigortalı süreden sayılarak, diğer koşullar da yerine gelmişse sigortalı emekli aylığına hak kazanacaktır.
***
Parçalı çalışma demek, sigortalının aynı işyerinde bir süre çalışıp ara verdikten sonra tekrar çalışmaya başlaması demektir. Bu durum bir kere olabileceği gibi birkaç kez de tekrarlanabilir. Örneğin, işyerinde 5 yıl çalıştıktan sonra 3 yıl ara vermiş ve tekrar işe girmiş, 6 yıl çalışmış ve 1 yıl ara vermiş ve tekrar işe girmiş ve bu durumun birkaç kez tekrar etmesi durumunda, hak düşürücü süre her çalışma dönemi için ayrı ayrı dikkate alınacaktır.
***
Ölen sigortalının hak sahiplerinin ölüm aylığından yararlanabilmeleri için en az 1800 pirim günü, 4/1-a sigortalıları için 5 yıllık sigortalı süresi ve her türlü borçlanmalar dışında 900 prim günü bildirimi olması gerekir. Ölen sigortalının gerek 5 yıllık çalışma süresinin ve gerekse prim günlerinin eksik bildirildiği durumlarda hak sahipleri tarafından bu konuda açılacak davada tespit edilen süre ve pirim günü ölüm aylığı bağlanmasına yeterli hale gelmişse, primlerin ödenip ödenmediğine bakılmaksızın kendilerine aylık bağlanacaktır.
***
Ülkemizde çocuk işçi çalıştırılmasının yaygın olduğu bilinen bir gerçektir. İş Kanunu’nda çocuk işçilerin, genç işçilerin ve kadın işçilerin hangi işlerde çalışmalarının uygun görüldüğü ve hangi işlerde yasak olduğu belirtilmiştir. 15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır. Yasağa rağmen çalıştırılması durumunda bu çalışma sigorta haklarından yararlanmasını engellemeyecektir.
Bugün de güncelliğini koruyan 1958 tarihli Yargıtay İBGK kararı bu konuya açıklık getirmiştir: Yaşı veya kadın oluşu gibi sebeplerle herhangi bir işte çalışması yasak bulunan işçinin yasağa rağmen çalıştırılmış olması halinde işçi sayılacağına ve bundan dolayı işçi sigortaları kanunlarının işçilere tanıdığı haklardan istifade edeceğine dair karalar mevcuttur.
Yargıtay, yaş küçüklüğünün çalışmaya engel olmadığına, ancak bu yaştaki bir kişinin yer altı maden işçiliği gibi ağır ve tehlikeli bir işte hizmet akdi ile ya da çıraklık sözleşmesi ile çalıştırılıp çalıştırılmadığının araştırılması gerektiğine karar vermiştir.
***
İşçi tarafından işveren aleyhine açılan tazminat ve alacakların tahsili davalarında, işçinin çalışma süresine göre tazminat ve alacaklarına karar verilmektedir. Böyle bir davada SGK taraf olmadığından, davanın çalışma süresi ile ilgili bölümü daha sonra açılacak hizmet tespit davasında kesin delil değil fakat güçlü delil olarak kabul edilecektir.
Çalışma olgusu diğer deliller ile desteklendiğinde mahkeme tarafından tespit edilen bu süre sigortalılık süresinden sayılacak ve emekli aylığı bağlanmasında dikkate alınacaktır.
SONUÇ OLARAK;
Gerek 506 sayılı ve gerekse 5510 sayılı Kanunda, sigortalının SGK’ya bildirimi, gerekli belgelerin verilmesi, primlerin ödenmesi ve ödenmeyen primlerin tahsili konularında sigortalılara hiçbir sorumluluk yüklenmediğinden, işveren tarafından işe giriş bildiriminin SGK ya yapılmasından sonra ise, APHB ve diğer belgelerin verilmesi ve primlerin ödenip ödenmemesi sorumluluğu ve denetimini SGK ya yüklediğinden;
Sigortalı, yaşlılık aylığı bağlanması için SGK’ya başvurduğunda, çalışma süresini tamamladığı ve bu süre içinde ödenen ve ödenmeyen primlerin toplamı ile aylığa hak kazandığı anlaşılıyorsa, aylık bağlanmalıdır.
Sigortalının, eksik çalışma süresinin ve prim günlerinin mahkeme kararı ile tespit edildiği durumda da, tespit edilen süre ve prim günleri aylığa hak kazandırıyorsa, yine kendisine aylık bağlanmalıdır.
Esasen, 5510 sayılı Kanun döneminde sigortalı olanların, yaşlılık aylığına hak kazanmalarında süre koşulu olmadığından, yaş koşulu tamamlandığında, primlerin eksik bildirilmesi durumunda mahkemeden sadece prim günleri ile ilgili tespit kararı almaları yeterli olacaktır.