SEVGİDE CÖMERT OLMAK GEREK

Bugün haftanın son yazısı. SEVGİ üzerine bir konu ile haftayı noktalayalım istedim. Zaten tek İHTİYACIMIZ olan da bu değil mi? Geçenlerde internetteki sayfalarda dolaşırken BİRAZDAN sizlerle paylaşacağım bir hikaye okudum SEVGİ üzerine.

Hepimiz kimi gerekçelerle DÜNYANIN en güzel duygusu olan SEVGİYİ sevdiklerimize ifade etmekte zorlanırız. Sanki bir suçmuş gibi saklarız onu içimizde. KİMİMİZ geleneklerin, KİMİMİZ sözde delikanlılığın, KİMİMİZ başkaları tarafından duygusallıkla suçlanma korkusunun (sanki kötü bir şeymiş gibi) etkisiyle yıllarca o DUYGUYU içimize gömeriz.

HALBUKİ bunun ne kadar YANLIŞ olduğunu yıllar sonra anlarız. Fakat çoğu zaman iş işten geçmiştir artık ve içimizde tarifi İMKANSIZ bir sızı duyarız. Hepimiz aslında biliriz ki SEVGİ paylaştıkça BÜYÜR, dertler de paylaştıkça KÜÇÜLÜR.

HİKAYE görünüşte basit bir BOŞANMA DAVASI gibi ama aslında yüce bir SEVGİYİ ifade ediyor. Hiçbir yorum katmadan o okuduğum hikayeyi size aynen aktarıyorum;  MAHKEME salonunda, seksen yaşlarındaki YAŞLI ÇİFTİN durumu içler ACISIYDI.

Adam İNATÇI bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve BIKKIN bakışlarını süzüyordu.  HAKİM tok sesiyle, yaşlı kadına; “Anlat teyze, neden BOŞANMAK istiyorsun?” dedi.

YAŞLI KADIN, derin bir NEFES çektikten sonra başörtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı; “Bu herif yetti GAYRİ, 50 yıldır BEZDİRDİ beni hayattan...”

Sonra uzun bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda. SESSİZLİK, bu tür haberleri her gün manşet yapan GAZETECİLERDEN birinin flaşıyla bozuldu. Kim bilir nasıl bir MANŞET atacaklardı yaşanmış 50 YILIN ardından? Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı.

KADIN neler diyecekti? Herkes, onu dinliyordu. Yaşlı kadının GÖZLERİ doldu ve devam etti:

“Bizim bir sedef çiçeği vardı çok sevdiğim. O bilmez. 50 YIL önceydi. Bana verdiği çiçekler arasından kopardığım o çiçeğin bir yaprağını TOHUMLAMIŞTIM, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı onları YAVRUM bildim. Bir süre sonra ÇİÇEK kurumaya başladı. O zaman ADAK adadım.

Her gece güneş açmadan önce, bir tas suyla sulayacağım onu diye. İyi gelirmiş derlerdi. 50 yıl oldu, bu herif BİR gece kalkıp BİR kere de bu çiçeği ben SULAYAYIM demedi.

TA Kİ geçen geceye kadar. O gece takatim kesilmiş UYUYAKALMIŞIM. Ben, böyle bir adamla 50 yıl GEÇİRDİM. HAYATIMI, UMUDUMU, her şeyimi verdim.  Ondan hiçbir şey görmedim. BİR KERECİK olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını BEKLEDİM. ONSUZ daha iyiyim, YEMİN ederim.”

HAKİM yaşlı adama dönerek; “Diyeceğin bir şey var mı BABA?” dedi. Yaşlı adam BASTONLA zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar SUÇLANMIŞ olmanın UTANGAÇLIĞINI hissettiren YÜZ İFADESİYLE, hakime yöneldi. Tane tane konuştu: 

“Askerliğimi REİS–İ CUMHUR köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. FADİME’Mİ de orada tanıdım, sedefleri de. Ona en güzel çiçeklerden BUKETLER verdim. İlk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle, onu hekime götürdüm. HEKİM ‘çok uzun süre UYANMADAN YATARSA; boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir. Her gece uykusunu BÖLÜP uyansın, gezinsin’ dedi.

Hekimi pek dinlemedi bizim HATUN. Lafım geçmedi. O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yüz tuttu. Ben ona; ‘Gece çiçek SULARSAN geçer’ dedim. ADAK dilettim. Her gece onu uyandırdım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadını, YAVRUSU bildiği çiçekleri SULARKEN seyrettim. Her gece, O ÇİÇEK BEN OLDUM sanki…” dedi adam; O yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle.

Yaşlı adam devam etti sözlerine; “Her gece, o yattıktan sonra UYANDIM. Saksıdaki suyu boşalttım. SEDEF, gece sulanmayı SEVMEZ, hakim bey. Geçen gece de YAŞLILIK; ben de uyanamadım. Uyandıramadım. ÇİÇEK susuz kalırdı ama kadınımın boynu yine azabilirdi. SUÇLANDIM. Sesimi çıkartamadım...”

Salonda sessizliğin yerini inceden gelen HIÇKIRIKLAR bozdu. Çünkü o anda GAZETECİLER dahil, mahkeme salonundaki herkes AĞLIYORDU. Hakim bey bile! İşte hikaye böyle SEVGİLİ dostlar. “Sevgide CÖMERT ama sevdiklerimizi kırma da oldukça CİMRİ olalım” derim.

Siz siz olun FEDAKARLIK adına bile olsa SEVGİNİZİ sevdiklerinize HAYKIRMAKTAN kaçınmayın.

Ve bu haftanın son sözünü isterseniz HZ. MEVLANA ile tamamlayalım; “SEVGİDE, ŞEVKAT ve MERHAMETTE GÜNEŞ gibi ol; başkalarının kusurunu örtmek de GECE gibi ol; DOSTLUK, KARDEŞLİK, SAHAVET ve CÖMERTLİKTE akarsu gibi ol; ÖFKE ve şiddette ölü gibi ol; TEVAZU ve alçak gönüllülükte TOPRAK gibi ol; hoş görürlükte DENİZ gibi ol; YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL!”