SEL GİDER KUM KALIR

“Ne içimdeki sokaklara sığabildim ne de dışarıdaki dünyaya” demiş usta kalem Sebahattin Ali…

Son günlerde en çok sığındığım, en çok kendimi ait hissettiğim ve en çok yüreğimi yaralayan söz bu oldu diyebilirim. Yüreğimiz yaralı insanlarımız yaralı şehirlerimiz yaralı ve kocaman mezarlıklara döndü kalplerimiz hiçbir yere sığdıramıyoruz kendimizi…

***

Enkaz altında kaldı sevdiklerimiz, insanlarımız, canlarımız ve en çok da vicdanlarımız… Ne çok şey gördük ne çok şey yaşadık aslında kısacık zaman dilimlerinde ama ömür gibi gelen, hep bu son olsun derken hala ülkemiz beşik gibi sallanmaya devam ediyor…

Hayat yolculuğumuzda coğrafya derslerimizde gördüğümüz haritalar, klişe sözler ve heybemizde başköşede oturan “deprem bölgesinde yer alan bir ülkeyiz” sözü hep hayatımızdaydı aslında. Pek çok deprem yaşamış bir ülke olarak dünya literatürüne geçecek büyüklükte ve yıkımda, iki depremi art arda yaşadık.

***

Peki bundan öncekilerden ne öğrenmiş ne tedbir almıştık sorusunun cevabı hep havada kaldı. Çünkü hiç birimiz ne bireyselde ne kamu ne de hükumetler maalesef yeterli bir çalışma yapmadı ve sonuç olarak binlerce insanımızı onların hayallerini, umutlarını ve en acısı yaşanmış bütün anılarını enkazlar altında bıraktık…

***

Adına kader demek, tevekkül etmek  içimizi rahatlatsa da hepimizin sorumluluğu var bu sorumsuzluklarda. Şimdi olmuşu konuşmak yerine düştüğümüz yerden kalkmak zamanı; kızının elini bırakmayan babamız için, voleybolcu çocuklarımız için, hayatın daha başında bizlere veda eden küçücük yavrularımız için onların anneleri babaları ve daha niceleri için…

***

Evet biz çok büyük çok güzel bir ülkeyiz, zor zamanlarda bir olmak birlik olmak bizim işimiz, sanki Allah’ın sadece bizim insanımıza bahşettiği bir yüce duygu gibi bu. Hatta bence çok şanslıyız çok ve bu şansı artık avantaja çevirip yıkıldığımız yerden kalkıp dosta düşmana bir kez daha gücümüzü göstermek zorundayız…

***

Her kesimden, her meslek kuruluşundan, her sivil toplum kuruluşundan, her bireyselden milyonlarca destek yağdı kimileri maddi destek sağladı kimileri bölgeye koli koli tırlarla yardım malzemesi yolladı, kimileri oyuncağını, kimileri kazağını yolladı kimileri küçük notlar yazdı gönderdi bölgeye.

***

Hepsini izlerken haberlerini yaparken bir haberci olarak göz yaşları ile izledik, gözyaşlarıyla yaptık haberlerini. Dünyadaki futbol kulüplerinin bile maça başlamadan yaptıkları saygı duruşları ve Türkiye yanındayız geçmiş olsun pankartları bile soğukta enkazlar altında kalmış yüreklerimizi ısıttı, elbette ki en kıymetlisi Beşiktaş kulübünün depremzede çocuklar için başlattığı oyuncak kampanyasıydı.

***

Bir anda yeşil saha oyuncaklarla bezendi ve fonda çalan bir başkadır benim memleketim şarkısı hepimizi düştüğü yerden bir anda kaldırıverdi ve dünya birkaç dakikalığına da olsa muazzam bir yer oldu, keşke sonunda işe siyaseti karıştırmadan öylece kalabilseydi  ve tarih sayfalarımıza acılardan kalkmış, yaralarını sarmış bir ülkenin  en güzel görüntülerinden biri olarak kalsaydı ama olmuyor, yapamıyoruz.

***

Genetiğimiz iki ileri bir geri yapmak üzerine kurulu, iki güzel olay yaşar evet güçlüyüz der sonra geri adım atar hayır biz adam olmayız deriz siyaset ekmek gibi su gibi bünyemizin istediği yaşamsal bir konumuz olmuş…

***

Her şeyi bıraksak sadece acılarımıza konsantre olsak, kenetlensek, yaralarımızı sarsak sonra da hep beraber kalksak ve siyaset adına ne yapılması gerektiğini konuşsak olmaz mı? Olmuyor işte bu dünya iyilerle kötülerin savaşı, iyiler her zaman kazanmıyor belki, hatta kötülerin zaferleri de dolu tarihte ama iyilik her zaman kazanıyor bu kesin bilgi.

SON SÖZ

Sel gider kumu kalır, iyiler gider ve geriye sadece iyilik kalır… Demem o ki iyi insanlar olsak ve canımız ciğerimiz Sebahattin Ali’ye inat içimizdeki sokaklara da sığsak dışarıdaki dünyaya da OLMAZ MI?