SAVAŞ PSİKOLOJİSİ

Dünya tarihine bakıldığında M.Ö 3000’li yıllardan bu yana sonsuz sayıda savaş kitapçığı oluşturulabilir. Özellikle sanayi devrimi sonrası (1740’lı yıllardan bu yana) Avrupa’da 250’yi aşkın savaş ve onlarda devrim yaşanmış, yüzlerce ülke askeri harcamalar sonucunda iflas etmiştir.

***

19 ve 20. yüzyıl başlarında savaşların nesnel olarak azaldığını görsek de ülkeler birbirleri ile rekabeti ekonomik yönden vermeye de başladı. İflas eden ülkelerde ekonomik krizler ve sosyal çöküntüler ortaya çıkmış, insanların göç dalgaları başlamış, sığınma talepleri reddedilmiş bir göçmen psikolojisi alt alanı oluşmuştur. 1740’lı yıllardan günümüze kadar ortalama 200 milyon insanın savaşlar nedeniyle öldüğü düşünülüyor. Buna ise 1 ve 2. Dünya Savaşları da dahil ediliyor.

***

SAVAŞA UYGUN TEORİLER

Küresel dünyada birçok psikolog savaşların olağan durumlar olduğunu ve ülkelerin gereksinimleri sonucunda engellenemez bir süreci kapsadığını belirtiyor. Bunu da erkek bünyesinde bulunan testosteron hormonu ile destekliyorlar. Testosteron, erkek vücudunda bulunan saldırganlık dürtüsünü ortaya çıkartan bir hormondur. Bu da savaşların doğal gereksinimlerini karşılamak için erkeklere yüklenmiş misyonlardan birisi olarak değerlendiriliyor.

***

Bunlar doğal nedenler olarak karşımıza çıkıyor olsa da savaşa olan ihtiyacın toplumların ve milletlerin ham madde ihtiyacıyla doğru orantılı olduğu unutulmamalıdır. William James, savaşı ve savaş psikolojisini ilk kez ele alan psikologtur. Savaşın ahlaki yönlerini konu edinen James, savaşların hem birey hem de toplum üzerindeki etkilerini açıklamayı amaçlamıştır.

***

Toplumsal olarak savaş, kolektif topluluklara karşı birlik duygusunun ortaya çıkmasını sağlar. Savaş, milletleri birbirine bağlar ve birliktelik kavramını oluşturur. İnsanın hayata karşı dejenerasyon duygusundan kurtulmasını sağlayarak bir amaç ve hedef için yaşamasını sağlar.

***

Uykuda olan disiplin, cesaret, bencillik ve özveri duygularının ortaya çıkmasına neden olur. Buraya kadar en çok dikkatinizi çeken noktaların genellikle savaşın içerisinde beklediğinizden daha fazla psikolojik etkenlerin olduğunu görmek olmuştur.

***

Savaşların ardındaki diğer bir amaçsa servet, statü ve varlık gücünü artırma isteğidir. Bu ise var olan milli değerleri çoğaltma ve yayma arzusuyla oluşur. Toplumlar doğar, büyür ve ölürler. Tıpkı insan gibi. Yeniden canlanması ise birlik ve beraberlik duygularının ön plana çıkmasıyla olur.

***

Tarihteki savaşları incelediğimizde her savaşın farklı varyantları ile karşı karşıya kalırız. Toprakların ilhak edilmesi, yeni topraklarda koloniler oluşturmak, ham maddeleri elde etmek ve prestij gibi önemli istemlerin olduğunu görürüz.

***

Gündemden düşmeyen Ukrayna-Rusya arasındaki çatışma, bu terimlerle eşleştirilebilir. Rusya, Kırım ve çevresinin kontrolünü ele geçirirken altında yatan 200 yıl önceki Türk hakimiyetini kendisine motivasyon kaynağı olarak kullanmaktadır. Psikolojik olarak bağlı bulunan birçok istek unsuru bu durumu tetikler. Ukrayna’daki hükümetin Rusya lehine düşmesi ise savaş öncesi için bağlı bulunulan psikolojik motivasyonu ortaya çıkartır.

***

Bundandır ki savaşlar, bağlı bulunduğumuz etnik gruba yönelik gurur duyma duygusunu ortaya çıkartır. Bu duygu ise diğer etnik gruplara karşı rekabet ve düşmanlık duygularının yaratılmasına neden olur. Olaylar örgüsü sonucunda ise çatışmaya yol açan otomatik düşünce kalıbı “bizden” ve “bizden olmayan” algısı oluşturulur.

***

Yine Ukrayna’daki güncel çatışma bu terimlere uygun olarak yorumlanabilir. Kırım üzerindeki anlaşmazlık, etnik Rus köken fazlalığına olan inanç ile gündeme getiriliyor ancak Ukrayna tarafında bu durum Rus etkisinden uzak olacak şekilde etnik kimliklerine saygı duyulması, psikolojik baskının ve olası milletler arası gerginliğin son bulması gibi gerekli olan insani duyguların önemsenmesi talebiyle bizleri karşı karşıya bırakıyor. Etnik köken kavramının yer aldığı bu noktada empati duygusu ön plana çıkmaktadır.

***

Psikologlar tarafından “Ahlaki Dışlanma” kavramı grup kimliğinin tehlikeli yönlerinden birisi olarak tanımlanır. Bu durum diğer insanlardan ahlaki ve insani hakları alıp aynı zamanda saygı ve adaletin reddedilmesiyle oluşur. Reddedilen bu ahlaki standartlar yalnızca kendi grubumuzun üyelerine uygulanır. Diğer azınlıkları ise çıkarlarımız doğrultusunda kullanmak, ezmek ve sömürmek için kullanırız.

***

SON SÖZ

Evet, süreç içerisinde o kadar fazla psikolojik etmenler bulunuyor ki bu yazımızın devamında sürece “Göç Psikolojisi” bizleri bekliyor olacak. Diğer yazımızda bizleri konumuzun devamı olan “Göç Psikolojisi” ile devam edeceğiz.