SANMIYORUM
Süreci, işleyişi, katılımı, toplum içerisinde doğurduğu
kültürü, tanıdığı sivil özgürlük şartlarıyla birlikte; seçim, bir demokrasinin
en önemli öğesidir demek pek mümkündür. Siyasi veya yerel otoritelerin genel
bazda değerlendirdiği, sonuçlarıyla birlikte ülke içi gündem ve dengelerin
yeniden dizayn edildiği böyle bir aygıta; toplumca rağbet ve ehemmiyetin yüksek
olması, demokrasiyi işler kılar mı? Açıkçası; bu durum, aklımda soru
işaretinden başka bir şey doğurmuyor.
***
Cumhuriyet Rejimi ile birlikte çok partili demokrasi
deneyimini ilk defa yaşadığımız 1950 seçiminden 14-28 Mayıs 2023 seçimine kadar
olan sekansta; 1969 seçimleri, yüzde 64,3 ile en düşük katılımlı seçim olarak
tarihe not düşülmüş. Eylül 1980’de gerçekleşecek askeri darbeye kadar yapılan
seçimlerde ise en yüksek katılım oranı yüzde 72,4 ile 1977 seçimi. Ancak darbe
sonrası peşi sıra gerçekleşen 5 seçimde ise en düşük katılım oranı ise yüzde
88,9 ile 1988 referandumu oluyor. 12 Eylül sonrası askeri vesayetin tahakküm
gücünün zirveye çıktığı dönemde; katılımın yüksek olması, askerden halka bir
demokrasi enjektesi mi yoksa askerin oy kullanmayı mecburi görev gibi lanse
edip, katılmamanın cezai yaptırıma tabi tutulma nedeni olduğu mu konusu bir
hayli yoruma açık.
***
Sadece bununla da kalmıyor. Demokrasinin somut olarak
işleyişi, doğurduğu kültürü ve sürecin seçim ile desteklendiği muhakkak. Bunun
da en ilginç örneği 27 Mart 1994 Yerel Seçimlerinde gerçekleşiyor.
***
Doğru Yol Partisi; belirli gerekçe öne sürerek,
Nevşehir’deki yerel seçim sonuçlarına itiraz etme kararı alıyor. Bu itiraz
sonucunda ise Yüksek Seçim Kurulu; DYP’nin itirazını haklı bularak, seçimi
iptal edip, seçmeninin partiyi tanımakta güçlü çekeceği gerekçesini açıklıyor.
Tüm bu iptale sebep açan vaziyet ise bir kısım pusulada Doğru Yol Partisi
simgesi olan atın başının sağa değil sola bakması. Nihayetinde seçim
yenileniyor. İtirazlı seçimde 9 bin fark yiyen Doğru Yol Partisi, bir sonraki
seçimde 13 bin fark ile yeniliyor.
***
Evet; seçim, önemli bir demokrasi aygıtı. Ancak; seçmenin
davranışı ve oy kullanımını yüksek şiddetle etkileyen ve bu aygıtı yönlendiren
önemli bir konu ise oluşan kültür ve kutuplaşmadan geçiyor. Bu eksenle birlikte
yönlendirilerek sandığa giden seçmen, sonuca bakarak kaybedip veya kazandığını
tayin ediyor ve bunu bir kurtuluş veya son olarak görmekten de kaçınmıyor. Tam
olarak bir güdülenmeden bahsediyoruz.
***
Bütün bu koşulları dikkate aldığımızda; kaygı değil sağ
duyunun hakim olabilmesi, temsiliyetin hissedilebilmesi için seçimler ne kadar
elzemlik taşıdığını iddia edebiliriz? Uluslaşma aşamasını tamamlayamamış bir
toplumun siyasilere müdahalesi ne kadar etki edebilir? Genel itibariyle pek
sanmıyorum.