SALGIN GÜNLERİNDE TEMİZLİĞİ ÖĞRENDİK
İnsanlar balon gibi devamlı şişirilmek isterler. Duymak istedikleri cümleleri duyarlar. Doğruyu söyleyene kızarlar, incinirler. Dost dediğin acı söyler kısmı günümüzde maalesef geçerliliğini yitirmek üzere. Sahte bir dünya oluşturuyoruz kendimize. Bu nedenle doğru söyleyene yağ bal ikram edilmez.
Resulullah Efendimiz (sav) yemekten önce ve sonra elimizi, ağzımızı yıkamamızı tavsiye ediyor. Bizler de Müslüman olarak bu uyarının ne kadar yerinde olduğunu iki yıldır iliklerimize kadar yaşadık. Bu illet virüsle mücadelede en önemli şeyin temizlik olduğunu öğrendik sanırım.
İki sene boyunca bize temizliği, ellerimize kaç saniye boyunca nasıl yıkamamız gerektiğini anlatıp durdu tüm dünya. Müslüman gereği gibi yaşarsa bu uyarılara ihtiyacı yok.
Biz “temizlik imandandır” diye yetiştirildik. Abdest nasıl alınır diye ilmihali açıp bakarsak, orada ellerimizi nasıl yıkamamız gerektiğini zaten görürüz.
Gülümseme başlı başına bir sermayedir. Nitekim bir Çin atasözünde der ki “ gülümsemesini bilmeyen dükkan açmasın”. Asık suratlı insanın pek etrafı olmaz. Ekmeğin undan, pabucun gönden olduğunu günümüz çocukları bilmez. Asi evlat söz dinlemez, münafık sözünde durmaz.
Yaşlanınca ibadetimi yaparım, gençliğimde ise keyfime bakarım deyip nefsimize, şeytanlara ve şeytanlaşmış insanlara uyarsak kendimizden korkmamız lazım. Kendi kendimizi uyarmaz isek, bu kafa ile cennet yüzü görülmez.
Yavuz Sultan Selim Hazretleri gibi azimli ve kararlı bir insan bir işe başladığı zaman, “zor” kelimesini ağzına bile almaz. Akarsu ağzı vardır hiç konuşmaz, yatağı vardır hiç uyumaz. Her polen alerji yapmaz. Derdi olmayan deveyi görmez. Kışın sobasız durulmaz.
Denizlere, karaya ışığı yansımasın diye güneşin önüne perde çekmenin mümkün olmadığı gibi gerek zihnimizden geçen gerek dilimizden akan kelamlar, elimizden ve diğer âzâlarımızdan meydana gelen hatalarımız Rabbimizden gizlenemez.
Bazısı bol rızık bulamaz, bazısı bol rızık bulur fakat yiyemez. Yıldırım Beyazıt Hazretleri gibi esir düşmedikçe dava adamı pes etmez. Selçuklu eserlerine toz yapışmaz. İnsan sevdiği kimseye götürdüğü armudu saymaz. Mü’minin mü’minle üç günden fazla dargın durması helal olmaz.
Yüz türlü oyun görüp, yüz türlü tecrübe geçirip âkıbetini gören kişi, bir tek oyun görene benzemez. Bir oyun gören, o tek oyuna öyle mağrur oldu ki ululanması yüzünden üstatlardan uzak kaldı. Hz Mevlana