SAHİPSİZ MİRASLAR

“Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde,

Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter,

Ve serin serviler altında kalan kabrinde,

Her seher bir gül açar her gece bir bülbül öter”

Yahya Kemal Beyatlı

 

Atalarımızın hangi coğrafyada nasıl yaşadıkları, Anadolu’ya geliş zamanları, Anadolu’nun kaç yıldır Türk yurdu olduğu, o devirlerde yaşamış şahsiyetlerin bilgileri gibi toplumun sosyal yaşamı, gelenek, kültür ve inanç serüveni mezar taşları ile ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle mezar taşları Anadolu’nun halen yaşamakta olan tapularıdır.

***

Kültürel miraslar, milletlerin hafızalarını oluşturmaktadır. Hafızalarını kaybeden milletler; kişiliklerini, geçmiş ile bu gün arasındaki bağları ve kısacası millî, kültürel ve manevi kimlikleri ile şahsiyetlerini kaybederler. Mezar taşları ve mezarlıklarımız, tarihi süreçte ecdadımız ve hafızamız ile kurulan bağın en temel kısımlarından biri olarak işlevini devam ettirdiğinden dolayı benzeri bulunmayan kültür, tarih, sanat, inanç ve edebi miraslarımızdandır.

***

Uygun disiplinler ile baktığımızda bir mezar taşının sanat ve edebiyat başta gelmekle birlikte sosyoloji, felsefe, antropoloji ve hatta tıp geçmişiyle ilgili ipuçları bulmak mümkündür. Şehirlerin geçirdiği evreler, tarihi bilinmeyen olayların tanımlanması, atalarımızın kimlik ve meslek gruplarının belirlenmesi, aile ve şecere bilgisinin tespiti, eski çağların nüfus politikaları, geçmiş toplumların sosyolojik eğilimleri, geçirdikleri salgın hastalıklar ile doğal afetler, tıp tarihine ilişkin veriler mezarlıklarda dosyalanmış bilgilerdir ve bunlar tarihin satır aralarını doldurmak için bize kaynaklık eder.

Oysa bugün mezarlıklarımız kapağı açılmamak üzere kapatılmış eski bir kitap gibi durmakta, pörsümekte, yıpranmakta, eskimekte ve elden çıkmaktadır. Bir mezarlık, aynı zamanda bir tarih atlasıdır; milletlerin yaşadıkları coğrafî mekânları en fazla onlar belirler. Tarihî coğrafyasına sadakat göstermeyen milletlerin topraklarının yağmalanması da er veya geç kaçınılmaz olacaktır.

Mezarlıklar, şairin deyişiyle “âsûde bir bahar ülkesidir.”  Osmanlı mezar taşları, bir zamanlar aynı havayı teneffüs edip aynı mekânlarda yaşayan insanların inançları, kederleri, korkuları, sevinçleri ve çeşitli hissiyatını bizlere ulaştıran çok değerli kaynaklardır. 

***

Aynı zamanda Türk Milleti’nin de tarihi gelişiminin bir ifadesi olmakla beraber, doğudan batıya doğru kıtalar aşan ve asırlar boyunca devam eden, uzun soluklu bir periyottur. Günümüzde önemleri anlaşılan fakat buna rağmen yok olmaya devam eden, bilhassa Cumhuriyet öncesi devirlere ait mezarlıklar ve mezar taşları, bir nevi bu coğrafyanın tarihsel süreçteki değişimini somutlaştırarak ortaya koyan laboratuvarlardır.

***

Bugün Anadolu’nun birçok mezarlığında Orta Asya’dan kadim bir gelenek olarak getirdiğimiz mezar tiplerini, mezar taşı formlarını ve bunların muhtevi oldukları boy tamgalarını hâlâ görebilmekteyiz. En az beş-altı asır öncesinin dinî ve toplumsal yapısını bize gösteren bu taşların hemen yanında Osmanlı dönemi kitabeli mezar taşlarını ve nihayetinde harf devrimi sonrasına ait Latin harfli mezar taşlarını da müşahade edebilmekteyiz.

***

Bu mezarlıklar ilk Türk iskânı döneminden beri hâlâ kullanılmaya devam eden ve medeniyetimizin değişim ve gelişimini, tek bir alan içerisinde, bize göstermesi açısından oldukça önemli maddi kültür varlıklarımızdır. Sahipsiz miras diye anılan kadim mezar taşlarının önemi tüm bunlarla sınırlı değildir. Meselenin içerisine dâhil oldukça birbirinden farklı kıymetli derinlikler bulunabileceği aşikârdır.

***

MİRASA SAHİP ÇIKALIM

Bu nedenle Anadolu’muzdaki kadim mezar taşları henüz tam olarak keşfedilmemiş medeniyet birikimi olarak algılanıp korunarak yaşatılması, mezar taşları üzerine çeşitli bilim uzmanlıklarınca farklı branşlar tarafından derinlemesine araştırmalar yapılması bu mirasa bir an önce sahip çıkılması son derece önem teşkil etmektedir.