Rüzgargülü

İki adet cisim karşı karşıya gelmişse ikinci cismin birincisine uyguladığı kuvvet, birinci cismin ikinciye uyguladığı kuvvete eşit ve zıt yönlü şekilde gerçekleşir. Aynı doğrultu üzerinde gerçekleşmekle birlikte çıkan her etkiye karşılık eşit büyüklükte ve zıt bir tepki mutlaka doğar. 

***

Yukarıdaki tanım Isaac Newton tarafından Dünya’ya armağan edilen ve artık fenni kapsamda “yasa” olarak kabul edilen nesnelerin hareketi başlığı altında bulunmakta. 17’nci yüzyılda bilimi temelinden sarsan ve peşisıra dünyanın sosyal, siyasi ve askeri kaderini dahi etkileyecek buluş ve yasalara imza atarken aslında insan ilişkilerini, toplumsal hareketlenmeleri, devletlerarası iletişimi, ideoloji geçişlerinin en temelini de keşfetmiş diyebilir miyiz? Bir gram şüphe içerisine girmeden dahi evet demek mümkün.

***

Çok değil; sadece 100 yıllık bir geriye bakış gerçekleştirin. Acaba bu süre zarfında hangi moda antitezini yüceltmemiş veya hangi ideoloji karşıtına yol açmamış, hangi iletişim şekli bir sonraki süre safhasında tüketilip bambaşka bir formasyona yol açmamış ki. Ayrıntılarda kaybolmaya gerek olmaksızın sadece kronolojik başlıklara bakmanız dahi vaziyeti fark etmeniz için yeter. 

***

Peki, bu durum Türkiye için de geçerli mi? Mantık yerine duygulara dokunan bu coğrafyada tersini düşünmek pek de mümkün değil. Siyasi tarihe dahi bakmak yeterli. 

***

Tek Parti ve 1929’da gerçekleşen ekonomik anlamdaki Büyük Bunalımın “devletçi ekonomi” uygulamalarına bir nevi tepki olarak doğan, dönemin liberali olarak addedilecek Demokrat Parti’nin 1945’ten itibaren Anadolu coğrafyasına fevc fevc yayılması mesela. Peki sonrası? Artık genel kanı olarak kabul edilmesine rağmen hala tartışmalara konu olan, 1960’lara merhaba demek üzereyken  “darbe olmasaydı halk zaten iktidardan indirecekti” denilen, tartışmalı Marshall Yardımları ve haddinden fazla Amerikancılıkla ithaf edilen Demokrat Parti. Sonra?

***

1960-1980 dönemi. Türkiye solunun fırtına gibi estiği, Anti-Amerikancılığa doğru yönelimin ciddi şekilde arttığı yıllar. Adeta Demokrat Parti iktidarına nispet yapar gibi toplumun gösterdiği bir refleks. Bu işin bir kısmı, peki Demokrat Parti’nin 27 Mayısla indirilmesine hiç tepki verilmedi mi? Etkiye tepki yasasını kanıtlar nitelikte 1965 seçimlerinde Demokrat Parti hüviyetinden çıkan siyasi kuruluşların oy pusulalarını domine etmesi oldu tabi. 

***

Peki, Demokrat Parti iktidarına nispet yapar gibi fırlayan 60-80 arasında fırtına gibi esen Türkiye Solu? Siyasetini ve fikir teatisini Türkiye’yi kurtarmaktan ziyade ideolojisini bu topraklara yerleştirmeye çalışması hiç mi tepki almadı? Bir dönem Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Sinan Cemgil, Behice Boran gibi figürler doğuran solun bugün Kemal Kılıçdaroğlu, Özgür Özel ve hatta merkez sağ kökeni artık herkesçe aleni olan Ekrem İmamoğlu’ya sıkışması bunu gayet açıklıyor. 

***

1990’da resmi siyaset sahnesine çıkan Kürt siyaseti peki? En basit ve mikro olaydan yola çıkarak ifade edeyim, Bir Başkadır Benim Memleketim şarkısıyla salondan kovulan Ahmet Kaya’yı en başta linç ettiren ve o dönem muteberin Serdar Ortaç’a sonrasında noldu, hatırlıyorsunuz değil mi? Peki CNN Türk’te bağlamasına dahi ihtimam gösterilen, baş üstünde tutulan, dönemin Aleksis Çipras’ı gösterilen demokrasi havarisi olarak ifade edilen Selahattin Demirtaş ve Kürt siyaseti bugün nerede? Mayıs 2023 seçiminde Cumhuriyet Halk Partisinin bir nevi politbürosu olarak hayatını devam ettiren Kürt siyaseti şu an Belediye Başkanı dahi seçebilecek bir durumda mı?

***

En basitinden 2000’ler sonu 2010’lar başında toplumda esen ve abartılı bir hüviyette ilerleyen milliyetçilik karşıtı rüzgar bugün neye dönüştü? Peki, bugünlerde esen metroda çocuk dövülmesine, sokakta gördüğü herhangi bir çocuğa “Suriyeli isen yiyemezsin” dedirtmesine dahi yol açan ırkçı rüzgara ne olacak? Sabit kalacağını mı düşünüyorsunuz? 

***

Ne etki ve tepkiye ne de dönüşüme karşı koyabilirsiniz. Bu işin sonunda olanca yele rağmen sadece toz veren kaya da olabilirsiniz, basit ve alelade bir rüzgargülü de. Seçim sizin.