RENKLERİN DİLİ VE ATSO SEÇİMİ

Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nda (ATSO) seçim heyecanı geçen hafta başladı. Bu konuda TOBB’un oda seçimleriyle ilgili genelgesini ilk yayınlayan gazetecilerden birisi oldum. Bununla birlikte geçen seçimde olduğu gibi bu seçime de direkt müdahil oldum. Çünkü daha önce çalıştığım kurumda yayınlanan bir haber seçimin sonucuna direk etki etmişti.

O haberin detaylarına girmek istemiyorum. Zaten bu kadarı ile konuyu bilenlerin hafızalarını tazelemiştir. Ancak bu seçime öyle bir etki yapacak çalışmadan uzak duruyorum. ATSO’da seçim heyecanlı ve renkli başladı. Adaylıklarını ilk önce mevcut Başkan Davut Çetin ve OSB Başkanı Ali Bahar açıkladı. Reşat Güney ise dış kulvarda geziniyor.

Yarış hızlı başladı. Yangından mal kaçırır gibi renkler paylaşıldı. Çetin ‘Kırmızı’yı seçince Bahar’da mecburen ‘Mavi’yi tercih temek zorunda kaldı. Centilmenlik çöpe atıldı! Çünkü geçmişte bu işler kura ile yapılıyordu.

Daha tarih bile belli değil. Çetin ise seçim ofisini bile açmış. Sloganlar belirlenmiş. Adaylar, projelerini daha ortaya koymadı, üyelerle paylaşım yapılmadı. Sadece Çetin yaptıklarını paylaşmakla meşgul.

Ama renklerle mesajlar aldı başını gidiyor. Çetin’in paylaşımının tamamında kendi fotoğrafını kullanması, kırmızının vatanı simgelediğini vurgulaması, Bahar’ın ise fotoğrafından çok sloganları tercih etmesi dikkat çekti.

Benim bildiğim bu renk meselesi taaa ilkokulda başlıyor. Hatırlayanlarınız vardır, ‘Kırmızı; tanımıyorum o kızı, sarı; senin dişlerin darı, mavi; yaramazlığın kafi’ ve ‘Kırmızı yola çıkmış, Sarıyla karşılaşmış, Sıkı sıkı sarılırken, Turuncu olmuşlar birden, Mavi onlara katılmış’ diye tekerlemesi bile vardı.

Ne hoş günlerdi. ATSO seçimlerindeki renkler beni alıp o günlere götürdü. Çünkü adayların renklerle ilgili verdikleri mesajlar yapılanların, yapılacakların ve projelerin önüne geçti. Her neyse, belki çıkıp anlatacaklardır projelerini. Lakin ben size renklerin asıl mesajlarını yazayım da renklerle nasıl yarış yapıldığını sizde öğrenmiş olun.

KIRMIZI: Kırmızı enerji, tutku ve aksiyonun rengidir. Öncü bir ruhu ve liderlik özelliklerini temsil ederken, hırs ve kararlılığı teşvik eder, iradenin temsilidir. Kırmızı utangaçlara veya irade gücünde olmayanlara güven verebilir. Kırmızı, mutluluğu temsil eder ve iştah açar. Bu yüzden gıda firmalarının oldukça sık kullandıkları bir renktir. Kırmızı renk kan basıncını yani tansiyonu etkiler, ayrıca uyarı ve tehlike işareti olarak da kullanılır. Sıcak, ateş, kan, şehvet, aşk, samimiyet, güc, heyecan ve agresiflik gibi kavramları simgeler. Kırmızı rengi tercih edenlerin kişilik analizlerinde, bu kişilerin güç ve iktidara düşkün oldukları görülür.

MAVİ: Mavi gökyüzü ve denizin rengidir ve güven, sadakat, bilgelik, kendine güven, akıl, inanç, gerçeklik ve cennet anlamına gelir. Sıklıkla derinlik ve dengeyle bağdaştırılır. Mavi renk akla ve bedene iyi gelir. Bunu da metabolizmayı yavaşlatıp sakinleşmeyi sağlayarak yapar. insan psikolojisinde sakinlik ve dinginlik sağlar. Dinlendirici etkisi vardır. Güvenin rengi olmasından dolayı mavi rengi kullanan kişiler karşı tarafa güvenilir bir hava verir. Mavi rengi tercih edenlerin kişilik analizlerinde bu kişilerin toleranslı, hoşgörülü, anlaşma yanlısı olduklarını ve huzuru ararlar. Kendileri ile barışıktırlar, az ile yetinirler.

Sanırım renklerle bugüne kadar tanıdınız Davut Çetin ve Ali Bahar’ın farklı yönlerini de öğrenmiş oldunuz. Kim hırçın, kim sakin, kim iktidar düşkünü, kim kendisi ile barışık! Bu arada renklerin metabolizma ve ruh sağlığına olan etkileri de belki iş dünyasına iyi gelecektir.

Öyle olamasa adaylar bu renkleri seçmezdi; öyle değil mi?

AL SANA SOSYAL MEDYA

“Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” diye bir söz vardı ya, bunun tıpkısının aynısı günümüz dünyasında sosyal medya hesapları için söylenir oldu.  Eskiden kimse kimsenin doğum gününü bilmezdi. Sadece çok yakınların anne, baba, kardeş veya eşi bilirdi. Öyle ahım şahım bir kutlama olmazdı.

Evlenince hanım pasta kesmeye başladı, çocuklar büyüyünce sarılıp öperler aile içinde kutlamalar yapılırdı. Daha sonraları çocuklar harçlıkları ile hediye almaya başladılar. Çocuklar büyüyünce işler tersine döndü. Büyükleri yemeğe götürüyorlar. Kısacası hayat bir döngü içinde devam ediyorken hayatımıza biranda sosyal medya girdi. Hem de dibine kadar!

Sosyal medya çok mayhoş bir alan. Kimine limoni kimine vişne tadında. Daha doğrusu gazdan tayyare. İnsana gaz veriyor. Bir paylaşım yapında görün isterseniz. Örneğin doğum gününüzü. İlk etapta 500’ü geçer. Sonra sizdeki beklenti 750’yi bulur. Rakamlar arttıkça insan kendini bir halt zannetmeye başlıyor arkadaş.

Hava bin beş yüz ve zevkten 4 köşesin. Lakin doğum gününde evde tek başınasın kimse yok. Bir fincan kahve yapanın bile yok. Pasta kesen, sarılan, hediye verenin bile yok. Fakat, sosyal medyada tebrik eden beş yüz dostun var, sanal olarak. Evde kalp krizi geçirsen hastaneye seni götürecek bir doktun bile yok. Gitsen bile 500 geçmiş olsun mesajı gelir. Ölsen ‘ışıklar içinde uyu’ diye mesajlar gelir amma onu da okuyanın olmaz.

Sosyal medya icat oldu ve gerçek sevgi bozuldu. İnanın hayatta çocuklarımızdan, arkadaşlarımızdan başka bize dost yok. Hele hele sevdiklerinizin size sarılıp öpmesi kadar doğal sıcak bir şey yok.