REHBER ÖĞRETMENLERİMİZ

Bildiğiniz üzere bugün 24 Kasım ve öğretmenlik çok kutsal bir meslek! Öğretmenler hepimizin yol göstericileri ve hepsi de çok değerlidir bizim için. Bizler de bu güzel meslekle müşerrefiz çok şükür.

Başta bizi güzel yetiştiren şefkatli annelerimizin (başmuallimlerimizin) sonra öğretme işini emek vererek sevgi ve muhabbetle, canı gönülden yapan bütün öğretmenler ve hocalarımızın bu güzel gününü tebrik ediyorum.

“Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu” ayetiyle yola çıkarak belli bir konu üzerinde çalışmış eğitim görmüş emek görmüş insanla, yine aynı konu üzerinde hiç yoğunluğu ilgisi olmayan başka bir insanın,  aynı fikir davranış düşünce içinde olması bir olur mu?

“İlim Çin’de dahi olsa arayın(talep edin) çünkü ilim öğrenmek her Müslüman’a farzdır” Bu hadis ile bize o kadar uzak bir hedef verilmiştir ki, ilmin ne kadar önemli olduğunu, uzakta olsa dahi gidilmesi vurgulanmıştır! İlmin her insana farz olması ile birlikte, elde etmek için uğraşılması ve öğrenilmesi tavsiye edilmiştir!

İlimdeki en nihai amacımız; başta kendimize, sonra da muhataplarımıza yarar sağlamaktır. O yüzden beşikten mezara kadar ilim öğrenmeliyiz. Yaşı yeri ve zamanı yoktur öğrenmenin diyerek, hep gayret içinde olmalıyız.

İmamı Azam’a “Ne çok şey biliyorsun dendiğinde, şu cevabı verir. Eğer bilmediklerim ayağımın altında olsaydı, başım göğün en yüksek katına değerdi, diyor. O yüzden ilim de bir sınır ve gurur yoktur.

Asıl gurur; hayatın bir safhasında herhangi bir öğreten konumunda bulunuyorsak, en ufak bilgi kırıntısını hakikat doğrultusunda muhatabımıza muhabbetle vermeliyiz! Eğitim ve öğretim işini severek ve emek vererek canı gönülden yapıyorsak, ancak o zaman kendimizle gurur duymalıyız.

Bir misal vermek gerekirse; Evde anne, okulda öğretmen camide imam, askerde komutan işyerinde usta isek; birileri bizim elimizin altında bir şeyler öğreniyorsa onlara hakikati, dini değerlerimizi ve doğru bilgiyi hoşlukla, sabırla ve mütevazilikle öğretmeliyiz.

Çünkü Alim olan yalnız Allah’tır. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur(Bakara/32) diyerek Onun bize öğrettiği ölçüde biz biliriz. Bence bu ayet, ilim nimetinin kaynağına işaret eden “bir baş levha” olmalıdır! Yoksa bizim bilmemiz ne ki! Denizden bir damla değil mi öğrendiklerimiz?

Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç’in çok sevdiğim güzel bir sözü vardır: “Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazımdır” der.

Yani yüzünü semaya dönmüş ve elindeki malzemeyi en ufak bilgi kırıntısını bile dahi, hakikat mayası ile mayalandırmış “rehber öğretmenler” lazım bize. Lazım ki hakikatler mahiyetini korusun, daha güzel bir şekilde yayılsın!

Zira “müminin hayatı talim, tatbik ve tebliğden ibarettir”. Bu konuda en büyük görev öğreticilerimize düşüyor! Sevgiyle başı okşanan her talebe dersini daha büyük aşkla yapar.

Ha unutmadan, “her hasadın bir zekatı vardır. İlimin zekatı da yüzde yüzdür. Yani ilmin zekatı, kişinin kendi öğrendikleriyle amel etmesi ve bildiklerini bilmeyenlere öğretmesidir!

SON SÖZ

Bildiklerini bize öğreten, milletimizin eğitim ve öğretiminde, başarıya ulaşmasında emeği geçen bütün “değerli öğretmenlerimiz” iyi ki varsınız! Allah sizin makamınızı âlâ eylesin. Kendinize iyi bakın! Muhsine bir kul…